Bazen beklentiniz olmadan geldiğiniz bir yerden gönül bağı kurarak ayrılabilirsiniz. Bozburun da bizim gönül bağı kurduğumuz beldelerimizden biri oldu. Selimiye‘de kamp yapmayı düşündüğümüz yerin kapalı olması üzerine kuzenimizin muhakkak Bozburun’a da uğrayın tavsiyesini dinleyerek yönümüzü Bozburun’a çevirdik. Kamp yeri var mı diye arandığımız sırada çok şirin bir pansiyon bulup yerleşmemizle başlayan bu gönül bağı, bakalım bizi ileride nasıl bir yola sürükleyecek 🤔.
Fethiye ile Ölüdeniz arasında yer alan Kayaköy, tarihi MÖ 3000’lere dayanan bir antik şehirdir. Mevcut kalıntılarda bu tarihlere kadar giden buluntu henüz bulunamamış. Antik dönemde şehrin ismi Karmylassos’imiş. Rumların Levissi diye adlandırdığı şehir, 1923’deki nüfus mübadelesi döneminde Rumların Yunanistan’a gitmesiyle terk edilmiş. Yunanistan’dan gelen Türkler ise tarım ile uğraştıklarından kısa bir süre sonra şehirde yerleşime devam etmeyip ovaya yayılarak yaşamlarını devam ettirmişler.
İngiletere’ye gitmeden önce hiç aklımızda olmayan bir şehirdi Bath. Bir takipçimizin eğer Bath’den geçersek sizi misafir edebilirim mesajı ile neden olmasın diyerek Londra’dan ayrılıp Stonehenge ziyaretimizi de yaptıktan sonra akşam sürpriz bir şekilde Bath’e geldik.
Orta Çağ mimarisini yansıtan şehre yeşilliklerin arasından giriliyor. Daha girer girmez farklı bir yere geldiğinizi hissettiren bir havası var. 1987 yılında da Unesco Miras listesine alınmış. Takipçimiz Dilek Hanım’ın evini bulup yerleşiyoruz. Motosikletimizi ise otopark olmadığından; alarm, zincir takıp, üstünü örtüp kapının önüne bıraktık. Ev sahibemiz buralarda bir şey olmaz dese de biz de ne olur ne olmaz dedik.
Son dönemlerde Yunanistan, ülkemizden yaşamak için gidilen ülkeler arasında anılmaya başladı. Yunanistan’a iş, eğitim, eş veya farklı nedenlerle süreli veya süresiz yaşamak üzere gitmeyi düşünüyor ama yaşam şartlarını merak ediyorsanız bu yazımız az da olsa fikir verecektir. Sizi nasıl bir ortamın beklediğini kafanızda biraz da olsa canlandırmanıza yardımcı olacaktır. 2017 yılından itibaren 7 aydır deneyimlediğimiz gözlemlerimizi paylaşıp zaman içerisinde de yazımızı güncel tutmaya çalışacağız.
Komşunun yakın adalarına feribotla gitmek kolay olsa da Atina gibi daha uzak noktalarına ulaşım için ilk aklımıza genelde havayolu geliyor. Feribotla geçmek de özellikle yaz döneminde güzel bir alternatif olabilir. Hele de kendi aracınızla gitmeyi düşünüyorsanız Yunanistan’ın popüler adaları üzerinden keyifli bir yolculuk olacaktır. Yunanistan Türkiye araçla feribot geçişi tahminimizden çok daha kolaymış.
İsterseniz bizim gibi aracınızla karadan gidip dönüşte feribotu kullanarak farklı bölgelerini de görebilirsiniz. Bu yazımızda, Onur’un Pire limanından Sakız adası üzerinden Çeşme’ye uzanan yolculuğunun hikâyesini ve deneyimlerini sizinle paylaşacağız.
Eğitim, iş, gezi, Work and Travel veya farklı nedenlerle ABD’ye gelip kısa veya uzun süreli ev kiralamak istiyorsunuz ve nereden, nasıl başlayacağınızı bilmiyorsanız doğru adrestesiniz… Yaşadığımız 15 yılda ev kiralarken edindiğimiz deneyimleri ABD ev kiralama başlığı altında bu yazımızda paylaşacağız. Bu süreçte New Jersey, Los Angeles, Atlanta ve Porto Riko’da birçok apartman dairesi ve townhouse kiraladık. Ayrıca kısa süreli farklı eyaletlerde de kalışlarımız oldu. Eğer ev kiralamak istemiyorsanız Extended Stay diye geçen otel zincirleri kalmak için ideal olacaktır. Çünkü içinde mutfağı ve mutfak eşyaları da bulunuyor, küçük stüdyo daire gibi düşünebilirsiniz. Ayrıca günlük düzenli temizliği de yapılır. Bu daha uygun olan zincir olup benzer tarzda farklı otel zincirleri de var. Merak edenlere bu konu hakkında da detaylı bilgi verebiliriz.
Atina denince ilk aklımıza gelen simge kuşkusuz ki kutsal bir kayanın üzerinde yükselen Akropolis oluyor. Hemen hemen 2.500 yıllık tarihinde yangın, yıkım geçirip değerli tarihi parçalarının özellikle İngiltere ve Fransa’ya kaçırılmasına rağmen şehrin silüetini süsleyip bize tarihi hatırlatmaya devam ediyor. Akropolis’i görmeden Atina gezisi eksik kalır. Akropolis’i her ne kadar ziyaret etseniz de müzesini de görmezseniz geziniz biraz daha eksik kalacaktır. Aslında önce müzeyi gezip Akropolis’in hikâyesini dinledikten sonra Akropolis’e çıkıp kendisini gezmek daha anlamlı ve keyifli olacaktır.
Cilalı Taş devrinden günümüze uzanan bir köprü; Stonehenge
Motosikletimizle İngiltere’ye doğru yöneldiğimizde bizi heyecanlandıran yerlerden bir tanesi de tarihi belgesellerde izlediğimiz Stonehenge’i görebilecek olmamızdı. Londra’da biraz gezip biraz dinlenip az da olsa arkadaşımızla hasret giderdikten sonra hafif yağmurla ayrılıp Stonehenge’in yolunu tuttuk.
Neumarkt kasabası hakkında az bilgi ile birlikte daha çok anılarımızı sizlerle paylaşmak istediğimiz bir yazı olacak… Gitmeden önce tam olarak nerede olduğunu bile bilmediğimiz, hiç aklımızda olmayan, bu sevimli durakta; üstüne üstelik yiyecek ve bira festivaline denk gelmemiz yolculuğumuza ayrı bir keyif kattı. Neumarkt, Alman Bavyerasında ufacık bir kasaba. Diyeceksiniz nereden bulup da gittiniz. “Kutuplara Yolculuk” gezimiz sırasında 2016 yılının Ekim ayında Meksika – Belize sınırında Klaus ile tanıştığımızda; 8 ay sonra yanına gideceğimizi elbette bilmiyorduk.
Brugge ve Colmar sonrası Annecy şehri de bir masalın içinde gezimize devam ettiğimizi hissettirdi. Haute-Savoie’nin başkenti olan Annecy, muhteşem bir mimari uyuma sahip tam bir sanat şehri. Takipçilerimizin yoğun bir şekilde uğrayın dediği bu sevimli şehre iyi ki uğramışız. Havanın da güzel olması bu görsel şölenden daha fazla keyif almamızı sağladı. Annecy Gölü (Lac d’Annecy), Alp Dağları, kanalları, tarihi köprüleri ve mimarisi ile resmen kartpostal güzelliği sunuyor. Rengarenk evleri, butik dükkanları, sanat galerileri, kafeleri, restoranları, turkuaz rengi buzul gölü ile hayran kaldık. Kanalları ile tabii ki buraya da Alpler’in Venedik’i benzetmesi yapılmış…
İskoçya gezimize Edinburgh şehrinden başlamış ve Rob’ın 2 günlük içten ev sahipliği sonrasında ülkenin kuzeyine Highlands diye adlandırılan kırsalına doğru büyük bir heyecanla yola çıktık. Rob ile 2016 yılının Temmuz ayının sonlarında Alaska’da Kuzey Kutup dairesinde tanışmıştık. Gezimizi takip edenler belki hatırlayacaktır. Daha sonra Fairbanks’da bir gece beraber kamp yaptığımız yerde uzun uzun sohbet etmiştik. Sonrasında ise bağlantımızı hiç kopartmadık. Bizi davet ettiği ülkesi İskoçya’da 2017 yılının Ağustos ayında tekrar buluştuk.
Ülkemizdeki doğal güzelliklerden bir tanesi olan Gökçeler Kanyonu halk arasında Uyku Vadisi olarak da biliniyor. Bodrum ile Milas arasında yer alan kanyona uzun süreli olmasa dahi günübirlik uğrayabilirsiniz. Biz Bodrum’da arkadaşımızla geçirdiğimiz 2 keyifli gün ardından Ayvalık’a doğru çıktığımız yolculuk öncesi kahvaltı için uğradık. Aslında yanında kaldığımız arkadaşımız Çoşkun ben de Kuşadası’na gideceğim, evde kahvaltılık yok hadi ismini duyduğum bir kanyon var, oraya gidip kahvaltımızı kafesinde yapalım demesiyle yola çıktık. İyiki de gitmişiz. Biz de kanyonu ve çevresini kafenin seyir terasından da olsa görmüş olduk.
Brugge şehrinden sonra geldiğimiz Colmar da masal dünyasında geziyormuşuz hissini vermeye devam ettirdi. Brugge ne kadar masalımsı bir şehirse; Colmar’ın da ondan aşağı kalır bir yanı yok. Kasabaya yürüyüş mesafesinde sayılabilecek bir kamp alanına yerleşip kendimizi Colmar’ın büyüsüne bıraktık. Sürekli motosiklet üzerinde olduğumuz için bazen bu yürüyüş mesafesi biraz fazla da olsa hareket anlamında uzaktan yer ayarlamak hoşumuza gidiyor. Neredeyse 14 aydır motosiklet ile yoldayız (Ağustos 2017). Yürüyüş kondisyonunu kaybetmemek gerek değil mi? 😊
1000 yıllık tarihi, etkileyici Orta Çağ mimarisi, kanalları ve büyüleyici görselliği ile Brugge (Brüj) şehrinin sokaklarını dolaşırken kendinizi bir masalın içinde gibi hissedeceksiniz. Her yıl iki milyon turist tarafından ziyaret edilen bu renkli şehrin Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşmayı eminiz siz de kaçırmak istemezsiniz 😊 Belçika’ya geldiyseniz en azından bir gününüzü Brugge şehrine ayırmanızı tavsiye ederiz.