"Enter"a basıp içeriğe geçin

Londra Gezisi

Londra’nın Simgeleri Arasında Yolculuk

Amerika Kıtasından sonra Avrupa’dan devam eden motosiket gezimiz yazın kavrulan sıcaklarına denk geldiğinden gözümüzü Büyük Britanya’ya dikmiştik. Fransa’nın Calais şehrinden feribot ile Dover’a geçip 1 saatlik sürüşle  Londra şehir merkezinin güneydoğusunda yaşayan arkadaşımızın evine vardık. Feribot kısmının pek eğlenceli olduğunu söyleyemeyeceğiz. Sıcaktan kaçalım derken sağanak yağmur tahminimizden önce bize “Merhaba” dedi… Avrupa’daki feribot geçişlerimiz için linki tıklayınız. TIK TIK…

İngiltere’ye geçer geçmez ilk dikkatimizi otobanların ücretsiz olduğu çekti. Nadir de olsa ücretli yollarının olduğunu arkadaşımızdan daha sonra öğrendik. Paralı olduğuna dair öncede bilgi yazısı oluyormuş. Oh, be rahat rahat gezebileceğiz, zaten İtalya ve Fransa otoban ücretlerinde çok acımasızdı. 🙁 “Trafik ters, soldan akıyor” ilk dikkatinizi o çekmedi mi dediğinizi duyar gibiyiz.😊 Ona zaten baştan hazırlıklı gittik, galiba motosikletle trafiğin akışına daha kolay adapte olunuyor. Ama yaya olarak ilk gün zorlandık, neyse ki karşıdan karşıya geçerken anında yol veriyorlar…

Fransa’nın Calais şehrinden Dover’a geçiş için feribotu beklerken… Fırtına, şiddetli yağmur yüzünden feribot saatleri kaymıştı. Araç kuyruğunda yağmur altında motorlu olmanın dezavantajını yaşarken bile eğlenebiliyorduk. 🙂

Evet, yeni bir ülkeye tekerimiz değmişti ama bizi heyecanlandıran çok daha fazlası vardı. Ayfer, neredeyse 20 yıl aradan sonra ilk yurtdışına çıktığı şehre Londra’ya ikinci defa gelmenin heyecanını yaşıyordu. Acaba neler değişmişti, eski tadı alabilecek miydi, Onur’a şehri gezdirmeye nereden başlatmalıydı vs. sorular kafasında uçuşuyordu. Onur ise üniversite yıllarından eski dostu ile yıllar sonra bambaşka bir ülkede buluşmanın heyecanını yaşıyordu. Dile kolay okullar bitmiş, Türkiye’de ayrı şehirlerde yaşanmış, arkasından bizim ABD’ye taşınmamış ile 17 yıldır görüşemediği ama her daim haberleştiği eski dostu ile yüz yüze bir araya gelecekti. Heyecan nasıl olmasın? 😊

İlk kucaklaşma ve duygu seli akıp gitmişti. Bir anda 17 yıllık hikaye geri sarılmıştı. Zamanın su gibi akıp gittiği ilk gecemizi, Cem’in sabah işe gitmesi gerektiğinden zorla sonlandırdık. Önümüzdeki günler, geceler bizimdi. Gündüzleri Cem çalışırken biz de şehri gezecektik. Eşi ve çocukları aynı dönemde Türkiye’ye gitmişlerdi ve maalesef görme şansımız olmadı. Onlara da yetişmek için çabaladık ama birkaç günle kaçırdık. 🙁

17 yıl aradan sonra bambaşka bir şehirde Sevgili Cem ile buluştuk…

Arkadaşımızın yanında kaldığımız için Londra’da konaklama konusunda maalesef bilgi veremeyeceğiz. Yalnız toplu taşıma sistemlerinin çok iyi olduğunu ve ulaşım konusunda sorun yaşanmadığını belirtelim. O yüzden kalmak için şehir merkezi dışında daha uygun alternatif yerler de değerlendirilebilir. Ayfer de daha önceki gelişinde yine arkadaşının kaldığı bir yerde oda kiralamıştı. Oda kiralamak; tanıdığınız biri varsa veya airbnb’den kolay olacaktır. Ayrıca bed&breakfast yerler çok yaygın ve otellere göre daha uygun olduğunu biliyoruz.

Sidcup’tan Londra şehir merkezine ulaşımımızı tren ile yaptık.

Londra Gezilecek Yerler

Avrupa’nın en çok turist çeken şehirlerinden biri olan Londra’da yapılacakları birkaç güne sığdırmak zor olacaktır. Ayfer’in hem daha önceki gelişinden aklında kalanlardan hem de okuduklarımıza göre liste o kadar uzundu ki nasıl olsa tekrar geliriz diye sindirerek şehri gezmeyi tercih ettik.

Müzeseverler için Londra tam bir cennet. Meksika’da Mexico City’i gezerken en fazla müzeye sahip şehir ünvanını Londra ile kapıştıklarını öğrendiğimizde şaşırmıştık. Son olarak Mexico City 214 müze ile öndeydi😊 Londra’nın ayrıcalığı müze girişlerinin ücretsiz olması, sadece bağış kabul ediliyor… Evet, bu tarihi şehre ve görülmeye değer müzelerine istediğiniz gibi vakit ayırabilirsiniz ama pahalı bir şehir olduğunu da unutmayın. 😊

Kentin sembol yapıları olan Westminster Sarayı, Big Ben, Buckingham Sarayı, Tower of London, London Eye (dönmedolap), en hareketli meydanları olan Trafalgar ve Piccadilly Circus, huzurla dolaşacağınız Hyde Park, Regent’s Park ve birbirinden güzel müzeleri ile listemiz uzayıp gidiyordu…

Hyde Park – Londra (Şehri gezerken yemyeşil parklarında vereceğimiz kısa molalarla dinlenme fırsatı da bulacaktık.)

Kaldığımız 6 günde şehir merkezini gezmek için 3 günümüzü ayırdık. Aslında Londra’da daha az kalmayı planlamıştık ama yola çıkmaya İngiltere’nin meşhur yağmuru izin vermedi. 🙂 Her sabah Cem, “inşallah bugün de gidemezler ve akşam eve döndüğümde bulurum” umuduyla işe gidiyordu. Gurbetlik nedir çok iyi bildiğimizden onu o kadar iyi anlıyorduk ki biz de onunla daha fazla zaman geçirmek için elimizi biraz ağırdan aldık. Her dostun yeri ayrı olsa da eski dostluklara kaldığı yerden devam edebilmek ise onu daha da paha biçilmez yapıyor…

Birkaç günümüzü de Sidcup’ta dinlenerek, Cem’le sohbet ederek ve yağmurun dinmesini bekleyerek geçirdik. Kıbrıslı Türk’lerin oldukça yoğun olduğu bir bölge…

Şehirde neler mi yaptık?

Gün gün anlatmak belki gideceklere daha rahat plan yapmasında yardımcı olabilir. Bizim 3 güne sığdırabildiklerimiz bunlar ama daha hızlı veya yavaş hareket ederek gezmek size kalmış. Şehir içi haricinde etrafında da gezilecek çok yer var. Özellikle kaleler, saraylar ve onların ihtişamlı bahçeleri, ilk defa bu tarz yer görecekler için cazip gelebilir. Leeds Castle, Windsor Castle ve Hampton Court Palace bunlardan sadece birkaçı…

İki saat uzaklıktaki Stonehenge, Bath şehrine gideceksiniz uğranmaya değer. UNESCO Dünya Mirası Listesi‘nde yer alan Stonehenge, Orta Çağ’da inşa edilen dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul ediliyor. MÖ 2500’li yıllara kadar giden tarihi tapınak, anıt ve mezarlar ziyarete açılmış. Yazimiz için tık tık

Stonehenge, asılı taşlar anlamına geliyormuş. Bath şehrine giderken uğradık…

1.gün

Şehirleri yürüyerek dolaşmayı sevdiğimizden şehir içinde metroyu kullanmamaya özen göstererek kalabalığın içine karıştık… Victoria tren istasyonundan Westminster’e doğru Westminster Katedrali‘ni, Westminster Manastırı, Saray (Houses of Parliament-The Palace of Westminster) ve Big Ben‘i görmek için yürümeye başladık. İnanılmaz bir kalabalık vardı. Nedeninin bisiklet yarışı olduğunu öğrenince biz de biraz izleyerek ve tezahürat ederek heyecanlarına ortak olduk 🙂 Yarış nedeniyle hazır yol trafiğe kapalıyken, Thames Nehri’nin güneyini Westminster Köprüsü‘nden yürüyerek geçtik. Cadde üzerinde oturup Big Ben’e doğru fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedik 🙂

Big Ben, sadece saat kulesinin içinde yer alan çanın adı, kulenin adı ise Elizabeth. Big Ben’den her saat başı çan sesleri yükseliyor.

Şehirdeki müzelerin girişleri ücretsiz olsa da önemli yapıların giriş ücretleri ve aktivitelerin çoğu oldukça pahalı. En az 20 sterlin civarı olduğunu düşünecek olursanız birçok yeri ve aktiviteyi kapsayan London City Pass’ı almak daha uyguna gelebilir. Günlükten haftalığa kadar uzanan bilet fiyatları mevcut. Kalış sürenize göre ayarlayabilirsiniz. Linki: londonpass.com/london-attractions  Bu kadar çok yeri gezmem veya az kalacağım diyorsanız; gezmeyi düşündüğünüz yerlerin web sayfasına girip biletlerinizi online almanızı tavsiye ederiz. Genellikle online bilet ücretleri daha uygun oluyor.

Westminster Sarayı (Westminster Palace)

Neredeyse bir kilometre uzunluğundaki London Eye hattının nehir tarafından yürümeye devam ettik. Devasa dönme dolaba binip şehri kuşbakışı izlemek istesek de upuzun kuyruk karşısında isteğimizden hemen vazgeçtik. Eh, yüksek sezon ve sanki herkes Londra’ya akın etmiş, bütün girişlerde inanılmaz uzun kuyruklar var. 2000 yılında açılmış olan dönme dolabı Ayfer de ilk defa görüyor, yüksek binaların sayısının artmış olması da gözünden kaçmıyor. Yazın geliyorsanız bileti önceden online almak daha mantıklı duruyor. Web sayfasında günlük bilet fiyatlarını ve diğer bilgileri bulabilirsiniz  (londoneye.com. Buradaki akvaryum belki çocuklu ailelerin ilgisini çekebilir; Sea Life London Aquarium. Diğer bir aktivite de nehir turu olacaktır.

London Eye ve Thames Nehri’nde tekne turu…

Ne yapalım London Eye’a binmesek de olur diyerek, Tower Bridge‘den (köprünün açık halini görmek isterseniz; açılış saatleri ve diğer bilgiler için linki towerbridge.org.uk/lift-times) diğer tarafa geçerek Tower of London‘a vardık. 1078 yılında inşa edilmiş kale müthiş ihtişamlı duruyor. Kale şehrin en önemli tarihi yapısı ama maalesef bu müthiş yapı zamanında hapishane ve idam yeri olarak kullanılmış. Gezmek isterseniz biletinizi online almanızı tavsiye ederiz, kapıda hem uzun kuyruklar oluyor hem de daha pahalı. Güncel bilgilere linkten ulaşabilirsiniz… Londra Kalesi 

Tower of London (Londra Kalesi)

İlk günümüz Londra’nın tarihi bölgesinde 12 kilometre civarında yürüyerek geçti ve akşam yemeği için arkadaşımızın evine geri döndük.

Daha fazla fotoğraf için linki tıklayınız…  1. gün Fotoğraflarımız

2.gün

Bugün sabah Buckingham Saray’ındaki askerlerin nöbet değişim törenini izlemek için erken kalktık. Törenin yaz dönemi her gün sabah 11.00-11.30 civarı olduğunu okumuştuk. Sayfalarında ise; 07.15 yazıyordu, kafamız biraz karışsa da o kadar erkenden olmaz düşüncesi ile kendimizi 11.00’e göre ayarladık ama vardığımızda tören yoktu. Şansımıza bugün erkene alınmış ve Ağustos ayında da her gün yok. 🙁 Görmek istiyorsanız sayfalarından (changing-guard.com) saatini ve yağmur durumuna göre iptal edilip edilmediğini kontrol etmenizi tavsiye ederiz. Atlı askerlerin nöbet değişimini izledik ama çok da etkileyici değildi. Askerlerle fotoğraf çektirmek serbest…

Atlı askerlerin nöbet değiminden…

Buckingham Sarayı’nı dolaşmak istiyorsanız önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor, yazın en az iki hafta önceden biletlerin alınmasını tavsiye ediyorlar. Böyle bir şansımız olmadığından bol bol fotoğraf çektikten sonra Hyde Park’a geçtik. Londra’da yer alan kraliyet parklarının en büyüğü olarak bilinen Hyde Park; 17. yüzyılda halkın ziyaretine açılmış. Bir önceki gelişinde Ayfer bu parkı çok huzurlu bulmuş. Yaz ve turistik sezondan dolayı daha kalabalık olmasına rağmen inanılmaz rahatlatıcı bir park.

Hyde Park’ta günün yorgunluğunu atacağınızdan emin olabilirsiniz…

Kuşlar, ördekler, kazlar eşliğinde yürüyüş yapıp Presenses Diana’nın da 15 yıl yaşadığı Kensington Saray’ına geldik. Ölümünün 20. yıldönümü anısına her gün dolaştığı bahçesi beyaz unutmabeni çiçekleri ile donatılmış.

Kensington Sarayı ve unutmabeni çiçekleri ile süslenmiş bahçesi…

Yine parkın içinden Piccadlly Meydanı‘na (Piccadlly Circus) doğru yürüdük. Meydan her zamanki gibi hareketliydi. Sokak göstericilerini izleyip Eros heykelini fotoğrafladık. Tango yapan çift ise bizi Buenos Aires sokaklarına götürmüştü bile. Evet, Orta ve Güney Amerika’nın yeri ayrı bu topraklar bizi geri çağırıyor…

Piccadlly Circus, Eros Heykeli ve Tango Zamanı…

Yürürken Kahve Dünyası ile Simit Saray’ını görünce yok canım desek de içine girip bir şeyler deneme gereği duymadık. Nasıl olsa İstanbul’a uğramış ve özlem duyduğumuz lezzetleri tatmıştık. Hele de simit uzun süre ayrı kalmaya gelmiyor. 😊

Simit Sarayı Londra şubesi 🙂

Tiyatro, sinemalar ve restoranların ağırlıklı olduğu Leicester Meydanına (Leicester Square) geçtik. Sokaklar turist dolu, açıkcası bu kadar Çinli ve Arap turist göreceğimizi tahmin etmemiştik. Caddelerde asılı Arapça ve Çince hoşgeldiniz pankartları neden bu kadar talep ettiklerini açıklamaya yetiyor… Regent Caddesi ve civarı tanıdık marka mağazalarla dolu ve paralı turistler mağazaları doldurmuş durumdaydı.😊

Londra herkese kucak açmış her dilde “Hepiniz Hoşgeldiniz” pankartları asılmış. Ama Türkçe göremedik. 🙁

Buradan akşam buluşmak için söz verdiğimiz arkadaşlarımızla görüşmek üzere Bermondsey bölgesine geçtik. Rosh ile Arjantin’de tanışmıştık, Thames nehri kıyısında Tower Bridge manzarası eşliğinde anılara daldık. Sohbete Vietnam restoranında akşam yemeğinde devam ettik. Rosh, Cem’in evine yakın oturduğundan bizi arabası ile bıraktı. Biraz geç de olsa Cem’le kaldığımız yerden sohbete devam ettik…

Tower Bridge’i izlemeye doyamadık.

İki gündür yağmur yok ve Londra kendini affettirmek ister gibi güneşli.😊 Bugün de 15 kilometre yürümüşüz…

Daha fazla fotoğraf için linki tıklayınız…  2. gün Fotoğraflarımız

3.gün

Bugünümüzü görülmesi gereken sayılı müzeler arasında yer alan British Müzesine ayırdık. Ayfer, ilk geldiğinde o kadar hayran kalmış ki anlata anlata bitiremedi ve bir günümüzü ayırmamız gerektiğinde hem fikiriz. Charing Cross tren istasyonunda inip Trafalgar Meydanından geçerek British Müzesine doğru yürüdük. Meydanın hemen yanında Ulusal Galeri (National Gallery) yer alıyor, ünlü eserlerin sergilendiği galerinin de girişi ücretsiz. Ayrıca National Potrait Galeri, St. Martin in the Fields Kilisesi de Trafalgar Meydanının çevresinde yer alan önemli yapılardan…

Trafalgar Meydanı (Trafalgar Square)

British Müzesi‘ne vardığımızda kapısında güvenlik kontrolünden dolayı inanılmaz kuyruk vardı. 20 yıldaki en büyük değişim olsa gerek; müzeye kontroller sonucu giriliyor. Müze üye biletiniz veya özel koleksiyonlar için biletiniz varsa ayrı hızlı geçiş önceliğiniz var. Neyseki kontroller çok sıkı değil ve tahminimizden hızlı geçiyoruz.

Müzeyi uzun uzun anlatmayacağız. 1753’te kurulan British Müzesi‘nin dikkat çekici koleksiyonunun ikimilyon yıllık insanlık tarihini kapsadığını belirtmemiz nasıl eşşiz olduğunu anlatmaya yetecektir. Rosetta Stone, Parthenon heykeller ve Mısır’dan mumyalar gibi dünyaca ünlü objeler yılda altı milyon ziyaretçi tarafından ziyaret ediliyormuş. Geniş kapsamlı kalıcı koleksiyonunun yanında müzede özel sergiler ve etkinlikler de oluyor. Müze girişi ücretsiz olsa da bu etkinliklerin bir kısmı ücretli olabiliyor.

Mumyalar… İngiliz Müzesi (British Museum)

Müzenin içinde kafe bölümü var ama dışarıya göre daha pahalı. Cuma hariç akşam üzeri 17.30’da kapanıyor ve müzenin kapanış saatinin nasıl geldiğini anlamadık bile. İlgi alanınıza göre müze tam bir gününüzü rahatlıkla alır. Hatta iki güne bölmenizi tavsiye ederiz. Bütün gün dolaşmak yorucu olabilir. Hem de bilgiler birbirine girmemiş olur.

2021 yılında vizyona giren “The Dig” filmini izleyecek olursanız müzeyi gezerken Sutton Hoo gemi kalıntısından çıkarılanları da görmeyi unutmayın. Filmi izleyip giderseniz daha fazla keyif alacağınıza eminiz.

British Museum

Müze sonrası Londra caddelerinde dolaşıp Prenses Diana ile Prens Charles’ın düğün törenlerinin de yapıldığı St. Paul’s Katedrali’ne doğru yürüdük. Geç olduğundan katedralin içini görmemiz mümkün olmadı ama dışarıdan bile çok ihtişamlı duruyor. Ayfer daha önceki gelişinde içini de gezmiş. Aklında kalan sadece ihtişamı ne de olsa üzerinden 20 yılcık geçmiş 😊Katedral ve kilisenin girişi  ücretli ama ibadet zamanı gelecek olursanız ücretsiz aklınızda olsun…

St Pauls’s Katedrali

The Regent’s Park diğer güzel parklarından biri. Hemen komşusu Camden Town’da hafta sonları kurulan pazarları ile renkli bir atmosferi varmış ama gitme şansımız olmadı. Nothing Hill bölgesinde de Portobella Market tavsiye edilen yerler arasında ama orayı da göremedik. Özellikle hediyelik eşya almak isteyenlere fiyatlarının nispeten daha uygun olmasından dolayı bu bölgeler önerilmiş. Gelmişken Londra’nın simgelerinden (kırmızı telefon kulübeleri veya kırmızı otobüs süslerinden, İngiliz asker bebeklerinden, minyatür evlerinden vs.) almadan dönülmez değil mi? Ama biz almadık. 😊 Ayfer, bir önceki gelişinde yeterince almış ve hepsi sağlam duruyor…

Hediyelik kırmızı otobüslerden almak yerine gerçeğine binip şehirde dolaşmaya ne dersiniz? Üst katında yer varsa daha da keyifli olacaktır. 🙂

Farklı kültürlerle içiçe olmak isterseniz Çin Mahallesi görülmeye değecektir. Çin’de bulunduğumuz için bu sefer önceliğimiz olmadı ama bir dahaki sefere neden olmasın.😊Avrupa’nın en ünlü sebze-meyve pazarı Borough Market’i de görme şansımız olmadı. İlginizi çekerse HMS Belfast, gemi müzesi gezilebilir. 2.Dünya Savaşı’nda suya indirilen gemi 1971’den beri donanma müzesi olarak hizmet veriyor. Şehrin her yeri park olunca açıkcası Botanik Bahçesi (Royal Botanical Garden Kew) bizim ilgimizi pek çekmedi ama meraklıların ilgisini çekebilir.

Hayvanat bahçesi de yapmadan durmamışlar, London Zoo;  dünyanın en eski hayvanat bahçelerinden biriymiş. Londra’nın güneydoğusunda yer alan ve başlangıç meridyeninin sembolik çizgisinin bulunduğu Greenwich ziyaret edilebilir. Aslında Cem’in evine çok uzak değildi ama nedense tembellik edip biraz da yağmur yüzünden gitmedik. Harry Potter hayranları için çekimlerinin yapıldığı Warner Bros. Studio tur ilgi çekici olabilir. Bölge Londra’nın kuzeybatısında kalıyor toplu taşıma ile ulaşım 1,5 saat kadar sürüyormuş.

Denk getirebilseydik Wimbeldon tenis turnuvasında da birkaç maç izlemek isterdik. Evet, tekrar Londra’ya gelmek için o kadar çok bahanemiz var ki…

Daha fazla fotoğraf için linki tıklayınız… 3. gün Fotoğraflarımız

Londra Yeme-İçme

Dünya mutfaklarının hepsini barındıran bir şehirde aç kalmak neredeyse mümkün değil. İtalyan, Uzak Doğu, Meksika ve Hint mutfağının yanında kebapçılar yönünden de zengin bir şehir. Fast food zincir markalar ise en kolay çözüm. Ama İngiltere’ye özgü bir şey olsun derseniz “Fish & Chips” denenmeden dönülmez. Bunun yanında genelde fırınlanmış et, patates, ve buharda haşlanmış sebze ağırlıklı yeniliyor.

Beş çayları ise vazgeçilmezleri, ama sütlü çaya hazırlıklı olun. Evet, İngiltere’de siyah çay süt ile servis ediliyor. Denemekten bir şey kaybetmezsiniz. Ayrıca eti ballı sos ile servis eden yerler var, önceden sormanızda fayda var.

Fish & Chips

Avrupa’da genelde restoranların oturarak yemek yenilmesi halinde uyguladıkları menü fiyatlarının farklı olduğunu öğrendiğimizden beri eskisi gibi bahşiş bırakmamaya başladık. Eğer servisten çok mennun kalırsak ve gittiğimiz restoranda take away (dışarıya paket-menüdeki fiyatlar daha düşük oluyor) mantığı yoksa %10-15 arası bahşiş bırakmaya özen gösteriyoruz.

Pubları bu kadar popüler olan bir şehirde açıkcası şurası olsun diye pek ayrım yapmadık. Zaten her biri birbirinden sevimli dizayn edilmiş ve biralar lezzetli. Gece hayatı hakkında ise bir bilgimiz yok, sadece 1 gecemizi şehir merkezinde geçirdik onda da arkadaşlarımızla sohbet edeceğimizi sakin yerleri tercih ettik.

The Albert Pub, bu kadar renkli olunca içerisine girilmez mi? 🙂

Londra Ulaşım

Uçakla gelmemiş olsak da uçakla geleceklere ufak bir hatırlatma yapalım; Londra’da 6 tane havaalanı var. Türkiye’den THY Heathrow ve Gatwick havaalanlarına, Pegasus ise Stansted ve Gatwick havaalanlarına uçuş yapıyor. Ayfer bir önceki gelişinde Heathrow havaalanına uçmuş ve çok büyük olduğunu söylüyor. Tabii 20 yıl içerisinde sayısız farklı havaalanlarında bulununca şimdiki düşüncesi değişebilir.😊 Havaalanlarından da şehire toplu ulaşım ile gelmek mümkün. Ama güncel bilgiler hakkında bilgimiz yok.

Cem’in evi Sidcup bölgesinde olunca şehre ulaşımı tren ile sağladık. Londra Metrosunun (LONDON TUBE) ağı çok geniş. Ayrıca otobüs, tren, ve bisiklet ile şehrin birçok noktasına rahatça ulaşabilirsiniz. Toplu taşımada kullanılan Oyster Card indirimli biniş olanağı sağladığından daha ekonomik olacaktır. İş yoğunluğu saatine göre ücretleri değişiklik gösteriyor. Sağ olsun Cem bizim yerimize düşünüp ikimize de kart almıştı. Kartın ücreti 5 sterlin ve istediğiniz kadar yükleyebiliyorsunuz. Eğer kartta para kalırsa ve makinalardan veya bilgi merkezlerinden iade alınabiliyor. Kartı iade etmeniz halinde kart için alınan depozit de geri ödeniyor diye okumuştuk. Ayrıca günlük, haftalık vs. turist kartları da var.

Ulaşım ile ilgili güncel bilgiler için linki tıklayınız. https://tfl.gov.uk/maps   

Metro girişlerinde “UNDERGROUND” yazıyor.

Trafikten dolayı araç kiralayarak dolaşmanızı pek tavsiye etmeyiz, taksi ise kalabalık değilseniz ekonomik olmayacaktır, pahalı diye biliyoruz. Ama en iyisi bizim gibi mümkün olduğunca yürüyerek şehri keşfedin…

Londra fotoğraf albümlerimize linklerden ulaşabilirsiniz…

1. gün Fotoğraflarımız

2. gün Fotoğraflarımız

3. gün Fotoğraflarımız

Londra Tavsiyeler

  • Trafiğinin ters olduğunu soldan aktığını birçoğumuz bilsek de ilk uyarımız yine de bu olsun. Aman hem yaya olarak hem de araçlıysanız dikkat…
  • Ölçü birimleri de farklı. Birisine yol sorduğunuzda 1 mil uzaklıkta dediğinde, kaç km diye hesap yapmak gerekiyor. ABD’den alışkın olunca biz çok zorlanmadık. Şöyle ağız tadıyla kilo ile meyve sebze alma şansınız yok. Ya tane ile satılıyor ya da ölçü birimleri pound (453 gram).
  • Elektrik 220 volt ama fiş uçları farklı, ona göre fiş ucu taşıyınız.
  • Hangi mevsimde geldiğinizin önemi yok, şemsiyenizi yanınızda taşıyın. Veya yağmurluk muhakkak yanınızda olsun.
  • Gezmeyi planladığınız yerlerin biletlerini online alırsanız genelde daha uygun hem de uzun kuyruklarda beklememiş olursunuz. Kombine bilet seçeneklerinin olup olmadığını kontrol edin.
  • Uzun kalacak ve girişi ücretli fazla yer gezeceksiniz London City Pass bilet fiyatları ile karşılaştırınız…
  • Metro, otobüs, tren bilet fiyatları iş yoğunluk saatlerine göre değişiklik gösterir. Off Peak saatleri seçeçek olursanız daha uygun olur.
  • Trene, metroya binişlerde hem öncesinde hem de inişte kart okutulur eğer bariyer yoksa yine de okutun. Yoksa çıkışta indirimsiz fiyattan veya cezalı ödeyebilirsiniz.
  • Bizdeki gibi 1 sterlin mağazaları var, genel olarak her şey ucuz.
  • Birleşik Krallık’a dahil bütün ükelerin para birimleri Sterlin olsa da basılan ülkeleye göre kağıt paralar farklı. İngiltere haricinde basılmış ülkelerdeki  sterlin elinizde kalması halinde Türkiye’de düşükten bozdurursunuz. Ayrıca Kuzey İrlanda’da basılmış olan kağıt paraları İngiltere kabul etmiyor.

Ayfer & Onur Öznar

2 Yorum

  1. Londraya geleceginizi bilsem misafirim ederdim. artik bir daha ki sefere. Umarim Londra mi sevdiniz.

    • ayferonur ayferonur

      Mutlu Merhaba, umarız bir daha ki sefere görüşüp tanışma fırsatımız olur. Londra’yı sevdik. Daha gezecek çok yer kaldı, o yüzden tekrar geliriz. 🙂 Seninle de öceden haberleşiriz. Selamlar, sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir