Mayalar’a göre; Pok-A-Tok (Pok Ta Pok veya Pok Ta Tok), Aztek’lere göre Tlachtli diye bilinen top oyunu bugün Ulama olarak adlandırılıyor. Her Mezoamerikan antik kentinde en az bir tane olduğu tahmin edilen top sahalarının, yaklaşık 1300 tanesi bulunmuştur. Bilinen en eski top sahası; MÖ 1400 yılına kadar uzanıyor ve Paso de la Amada-Meksika’da bulunmuştur. Günümüzde de keşifler devam ediyor.
Playa Del Carmen’den Tulumsadece 65 km ama yola çıktıktan sonra başlayan yağmur yüzünden bir benzinlikte dinmesini bekliyoruz ve bir saatten daha uzun sürede varıyoruz. Önce sahilde kalacak yer bakıyoruz ama fiyatlar yüksek ve bungalov tarzı çadırlar o kadar çekici gelmiyor. Sahil kısmında kalınacak epey egzotik oteller yapmışlar. İOverlander uygulamasında yazanların tavsiye ettiği bir otele gidip yerleşiyoruz. Pejman’ın aramıza katılmasıyla tekrar 5 kişi olduk. Meksika’dan ayrılmadan önceki son iki gecemizi hep birlikte burada geçireceğiz.
Merida’da geçirdiğimiz keyifli dört günün ardından yola çıktığımızda Playa del Carmen hiç aklımızda yoktu. Hedefimiz dillere destan Holbox Adası. Pejman bizden bir gün önce ayrıldı ve Cancun’a arkadaşının yanına gitti. Selin ve Serkan da Chichen Itza’yı gezip Cancun’a devam edecekler. Hepimiz tekrar Belize’ye geçmeden önce Tulum’da buluşacağız.
Campeche’den sonunda ıslanmadan vardığımız Merida şehri bizi sürprizle karşılıyor. Kalmayı düşündüğümüz otelin biraz merkezden uzak olduğunu görünce vazgeçip şehre doğru yöneliyoruz. Ama ne trafik var ve bazı yolların trafiğe kapatılmış olduğunu fark ediyoruz. Alternatif bulduğumuz ikinci otele gitmek isterken polis durduruyor, yol kapalı. Otelin iki adım ötede olduğunu anlatmaya çalışsak da polis kesinlikle sokağa dönmemize izin vermiyor. Başka yol da yok! Mecburen bu oteli de pas geçiyoruz ilk bulduğumuza mı gitsek derken sağda bir otel dikkatimizi çekiyor. Otoparkı da var, otel dışarıdan düzgün duruyor. Fiyat sormak ve odalarına bakmak için giriyoruz. Otel umduğumuzdan çok daha iyi çıkıyor fiyatta da indirim yapıyorlar hiç tereddütsüz kabul ediyoruz. Bundan iyisi can sağlığı.
Palenque’den çantalarımızı basan karıncaları temizleyip hedefimizdeki Campeche şehrine doğru yola çıkıyoruz. Bugün yolda 98. günümüz, keyfimiz yerinde. Hava sıcak ve rutubetli, öğlen saatlerinde duran trafiğe takılıyoruz. Öne kadar ilerlediğimizde köprü çalışması yüzünden trafiğin kapandığını öğreniyoruz. Bir tırın gölgesine çektik motorları. Gelen geçen ile sohbet, ikramlar ve fotoğraf derken yol açılıyor ve kara bulutlara doğru devam ediyoruz. Yağmurun şiddetlendiği 1-2 yerde durup yavaşlamasını beklesek de bugün yağmurun pek dinmeye niyeti yok gibi…
10 Ekim sabahı Pejman ile beraber Palenque Antik şehrine doğru San Cristobal‘dan yola çıktık. Kötü yol şartlarını ve Meksika Büyükelçiliği’mizin Zapatista’ların hakimiyetindeki bu bölge için yaptığı “çok dikkatli olun” uyarılarını da kulağımıza küpe ediyoruz. Dağlık yol çok virajlı, yer yer toprak kaymaları, kötü asfalt kalitesi, kamyon trafiği ve hız keserler ile zorlayıcı bir etap ama sorunsuz bir şekilde hedefimizde olan Agua AzulŞelaleleri‘ne daha sonra da Palenque’ye vardık.
Oaxaca’dan, San Cristobal de las Casas’a bir günde gitmemizin zor olacağını düşünerek yolumuzun üzerinde bulunan Tehuantepec kasabasında mola vermeyi planlayarak Pejman’la birlikte yola çıktık. Bazen yağmurlu bazen bunaltıcı sıcakta yolumuza devam edip akşam üzeri Tehuantepec’e ulaştık. Burayı arada kalacak alternatif olmadığından seçtik, yoksa kasabanın bir özelliği yok. Hatta akşam kasabanın içinde yemek yiyecek bir yer bile bulamadık. Oldukça salaş bir yer olmasına rağmen her yerde ayakkabı mağazalarının olması oldukça dikkat çekiciydi 😊. Ertesi günü Tuxtla şehri civarında yakalandığımız yağmur dışında çok keyifli bir yolculuk sonrası ilk hedefimiz olan Sumidero Kanyonuna ulaştık. Kanyon gezisi sonrası gece yağmurla beraber San Cristobal de Las Casas şehrine vardık.
3 Ekim sabahı Puebla’dan ayrılıp Oaxaca’ya doğru yola çıktık. Meksika’nın en çok övülen kolonyal şehirlerinden biri olan Oaxaca’ya varmak için sabırsızlanıyoruz. Yaklaşık 350 km ve 4,5 saatlik yolumuz var. Yolun başlarındaki dağ geçişi hem manzaralar hem de yolun kalitesi sayesinde motosiklet sürmek için çok keyifli. Kaymak gibi dağ yolu yapmışlar. Arada otobandan çıkıp küçük köylerden geçiyoruz. Yol yapım çalışmaları olsa da fazla zaman kaybetmiyoruz. Puebla ile Oaxaca arası otobana 120 peso ödeme yapmışız.
Kolonyal mimarisi ve seramikleri ile ünlü Puebla şehri, Meksika’nın doğusunda Meksiko City’nin ise güneydoğusunda kalmaktadır. Meksiko City’de geçirdiğimiz keyifli 5 günden sonra yeniden yollara düşme zamanı gelmişti. Trafiği çok kötü olduğu için özellikle pazar günü şehirden ayrılmaya karar verdik. Sabah erkenden Puebla’ya doğru yola çıkıyoruz.
Pachuca’dan ayrılıp rahat bir sürüşle girdiğimiz Meksiko Citytahmin ettiğimiz gibi yoğun ve karmaşık bir trafik ile bizi karşıladı. İstanbul trafiğine alışık olanlar için çok da zorlanacak bir trafik değil. Rahatça kalacağımız oteli bulup yerleştik. Takipçilerimizden Ali Bey, bize ulaşmış ve Meksiko City’den geçersek yardımcı olabileceğini yazmıştı. Kendisi turizmci ve uzun yıllardır Meksika’da yaşıyor. Evine yakın iyi bir otelden, uygun sayılabilecek bir rakama odamızı ayırttı. Ayrıca motorumuz da otelin kapalı garajında güvende kalacak. Otele yerleşir yerleşmez Ali ile haberleşiyoruz. İlk teklifi; bana gelin Türk kahvesi içelim oluyor yola çıktığımızdan beri içmemişiz bu fırsat kaçmaz bir daha belki ne zaman denk geleceğiz 🙂 Hemen gidiyoruz. O da yarın sabah Peru gezisine çıkacak o yüzden bir an önce buluşup yüz yüze tanışmak istiyoruz. Ali ile buluşuyoruz, nasıl da hoş sohbet çıkıyor!
Queretaro’da sabaha karşı silah sesleriyle uyanmış ve kahvaltı sonrası erkenden Toltek’lerin merkezi olan Tula kalıntılarını görmek için Tula’ya doğru yola çıktık. Queretaro’nun karmaşık trafiğini atlatıp 2 saatte Tula’ya vardık. Şehir merkezinin dışında yer alan not aldığımız otele gelip hemen yerleştik. Özellikle araç ile seyahat edenler için geniş bahçesi ile güzel bir otel. Bir akşam kalmayı düşünürken oteli işleten ailenin sıcak tavırları, son bir haftadır tempolu şekilde dolaşmamız ve önümüzdeki günlerin planını yapmak için 2 gece kalmaya karar verdik.
Queretaro (Santiago de Queretaro) şehrine, meydanlar ve parklar şehri dersek de herhalde isim yanlış olmaz 😊 Guanojuato‘dan sabah erken saatlerde yola çıkıp Dolores Hidalgo üzerinden San Miguel de Allende‘ye uğruyoruz. Yine Meksika’nın muhteşem renkli kolonyal şehirlerinden biri, burada da kalmalı diye aklımızdan geçiyor. Turistik bir şehir gibi duruyor ama sonradan öğrendik ki yurtdışından da yaşamak için bu bölge çok tercih ediliyormuş. Yani gördüğümüz yabancıların bir kısmı turist değilmiş 🙂 Bölge güzel ama yolları motosikletle dolaşıp otel aramaya pek uygun değil.
Nikaragua’dan Kosta Rika’ya Penas Blancas sınırından yaklaşık iki saat süren gümrük işlemlerinden sonra sorunsuz geçtik. Kendi aracınız ile ülkeye giriş yapıyorsanız aracın 3 ay kalmasına izin veriliyor ve araç sigortası yaptırmak zorunlu. Araçsız girişlerde; Kosta Rika’dan sonra nereye gideceksiniz geçeceğiniz ülkenin bileti soruluyormuş diye biliyoruz. O yüzden sırf rezervasyon da olsa bir dönüş bileti yanınızda bulunsun.
Orta Amerika’da Guatemala‘dan sonra en çok sevdiğimiz ülkelerden biri de Nikaragua oldu. Müthiş doğası, güler yüzlü insanları, fiyatlarının diğer Orta Amerika ülkelerine göre daha uygun olması ile gezginler için uğrak noktası diyebiliriz. Ayrıca yolları diğer Orta Amerika ülkelerine göre daha iyi durumda ve güvenli olduğunu da belirtelim. Evlerin çoğu tek katlı ve demir parmalıklı ama kapılar hep açık, önlerinde oturmuş sohbet eden birilerine denk geliyorsunuz. Hayat kapı önlerinde geçiyor. 🙂