
12,807
AyferOnur Seyahatnamesi
ayferonurseyahatnamesi.com
A couple travelling the world...
84. Gün Semerkant, Özbekistan
İpek yolu üzerinde bulunan, kültürel varlıklarla dolu tarihi şehrin dün sadece fragmanını görmüş filmini ise bugüne bırakmıştık.
Semerkant’ı biraz Ömer Hayyam’ı da hissederek, onunla bütünleştirerek dolaşmak istiyoruz. Şehirdeki başlıca anıtlar arasında; Registan Meydanı’ndaki Medreseler, Bibi-Hanım Cami (Bibi-Khanum Cami), Şahi-Zinde (Shah-i-Zinda) Kompleksi ve Gür-Emir Kompleksi ile Uluğ Bey Rasathanesi sayılabilir ama görülecekler listesi çok daha uzun…
Bütün günümüzü şehir merkezinde geçirmeyi düşündüğümüz için aracı otelin otoparkında bırakıp taksi ile (YandexGo kullandık) gelmeyi tercih ettik. Taksi ücretleri o kadar komik ki 7 km’lik mesafeye 60 TL ödedik.
Şehir gezimize, anı yaşamanın değerini daha iyi anlayabilmek için, ölümü ve ebediyeti hatırlatan atmosferi ile Shah-i-Zinda Kompleksi’nden başladık. IX. ve XIX. yüzyıllardan kalma türbe ve mezar topluluğunun koridorlarında dolaşırken hem hayatı sorgulayıp hem de mozaikler, seramiklerle bezenmiş ince işçiliği ile mimarisine hayran kaldık. (Giriş ücreti kişi başı 50.000 Özbek Somu)
Buradan eski bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiş ola Hazrat Khizr (Hazreti Hızır) Cami’ye geçtik. Ahşap oymaları, renkli çini süslemeleri ve minaresi ile etkileyici caminin bulunduğu konumdan
Registan ve Bibi-Hanım gibi şehrin simge yapılarını da izlemek mümkün. Ayrıca Özbekistan’ın eski Cumhurbaşkanı İslam Karimov’un türbesi de burada yer almaktadır.
Tarihi yerlerin gezisine, Siyob Bozori, çarşısına uğrayarak ara verdik. Hediyelik geleneksel Özbek ürünlerinden, baharata, sebze-meyvenin satıldığı pazarda alışveriş yapacak olursanız en az %30 pazarlık payı olduğunu unutmayın.
Timur’un büyük aşkı için yaptırdığı görkemli Bibi-Hanım Cami’yi gezerken faniliğimizi sorguladık. “Bugün var, yarın yok…”(Giriş ücreti 75.000 Özbek Somu) Bibi-Hanım’ın türbesini ise caminin karşısına yapmışlar ve onun giriş ücreti de ekstra. Kişi başı 100.000 Som olduğunu öğrenince dıştan görmekle de yetindik. Onun yerine aç karınlarımızı doyurmayı tercih ettik 😉. (2 adet şaşlık, 2 adet bira, 1 tabak Özbek pilavına %15 servis dahil 207.000 Som hesap ödeyince Ören yerlerinin girişinin ne kadar yüksek kaldığı ortaya çıkıyor. Tabii yerel halkın giriş ücretleri çok daha düşük.)
Yemek sonrası Emir Timur Türbesi’ni ziyaret ettik. 14. yüzyıl mimarisine sahip Gur-i Emir Kompleksi (Amir Temur Mausoleum, Gur-i Amir Сomplex) Semerkant’ın “mavi kubbeli incisi” diye geçer. Timur Hanedanlığına ait birçok aile mensubu bu türbede yatıyor. Türbe bölümüne girdiğinizde mermer ve yeşim taşından yapılmış kabartmalı paneller, altın yaldızlı süslemeleri karşısında gözünüz kamaşacak. Mezarlıkların arasında orta bölümdeki koyu yeşil lahit Emir Timur’a ait. Türbenin içinde bir direğin tepesinde de bir at kuyruğu sallanıyor. Bu at kuyruğunun anlamı; o türbede bir komutanın yattığına dair bir işaretmiş. Tarihi ve mimari değerinin yanı sıra, bu muhteşem türbe, Delhi’deki Humayun Türbesi ve Agra’daki Taç Mahal gibi Mughal mimarisine ilham veren örnek eserlerden biri olmasıymış.
Ve günün sonuna yaklaşıyorduk. En lezzetli yemeği tabii ki sona saklamıştık 😍. Semerkant’ın kalbi "U" biçiminde sıralanmış eşsiz mimarili 3 medresenin yer aldığı, “Registan Meydanı” ile film son bulacak. Giriş saatimizi özellikle akşam üzeri seçtik ki hem gündüzünü hem gün batımındaki güneşin ışık oyunlarını görebilmek hem de akşamki ışık gösterisini içerideyken izleyebilmek. Biletimizi almak için girişine geldiğimizde hoş bir sürprizle karşılaştık. Bilet gişesindeki güvenlik görevlisi ile Türkçe selamlaştığımız sırada siz sıraya girmeyin direkt geçin demesine başta emin olamasak da kapıdaki ikinci görevli de yandan bizi geçirince hem çok şaşırdık hem de mutlu olduk. Giriş ücreti; kişi başı 100.000 Som, burasının ihtişamı karşısında aslında hiçbir şey. Medreselerin içlerini de hayran hayran gezdik. Zamanında bu üç medrese Orta Asya’nın en büyük eğitim kompleksi olup verdikleri eğitimin kalitesi ile de ünlenmişler. Meydanın sol tarafındaki yapı, Uluğ Bey tarafından yaptırılan Uluğ Bey Medresesi (1417-1420). Masmavi ve renkli çiniler, motifli süslemeleri ile taç kapısından geçip içeriye kocaman bahçesine çıkılıyor. Zamanında dersliklerin olduğu odalarda şimdi hediyelik eşya satılıyor. Sırayla Şirdar (1619-1636) ve Tillakari (1646-1660) Medreselerini de aynı hayranlıkla geziyoruz. Her köşesinde ince bir detay, müthiş bir perspektif, muhteşem kubbeler, çiniler, işlemeler, inanın anlatmakla olmuyor görmek lazım. Akşam müzikli ışık gösterisi başladığında; o zarif yapıların nasıl pembelere, mavilere, yeşillere, sarılara, renkten renge döndüğünü hayranlıkla izledik…
83. Gün Taşkent - Semerkant Arası, Özbekistan
Kahvaltı sonrasında gezinin merakla beklediğimiz şehirlerinden biri olan Semerkant’a doğru yola çıktık. Amin Maalouf, “Semerkant” adlı romanında “Semerkant, dünyanın güneşe dönük en güzel yüzü” benzetmesini yapar. Kitabı okuyalı üzerinden yıllar geçmiş olsa da şehri görmek bugüne kısmetmiş 🙏.
MÖ 7. yüzyılda eski Afrasyab adıyla kurulan Semerkant, en önemli gelişimini 14. ve 15. yüzyıllarda Timurlular döneminde yaşadı. Eşsiz mimari yapıları ile en eski şehirlerden biri olarak kabul edilen Semerkant’ın UNESCO Dünya Mirası listesinde olduğunu zaten tahmin etmişsinizdir. Şehir için bu kadar ön bilgiden sonra dönelim yola😉.
Ülke genelinde yollarda düzgün benzin istasyonu ve Dizel bulmak kolay olmuyor. Moğolistan’da kalitesiz mazot yüzünden yaşadığımız sancılı anları tekrar yaşamamak için ne kadar özen göstersek de bulamayınca yapacak bir şey yok deyip olanı alıyoruz. Taşkent’ten, Semerkant’a doğru son 200 km yol asfalt ama inanılmaz bozuk. Hoplaya zıplaya ilerleyerek pamuk tarlaların eşliğinde kalacağımız otele vardık. Park sorunu yaşamamak için şehir merkezinin dışında ama çok uzakta olmayan bir otelde kalmayı tercih ettik. Otele yerleşir yeşlenmez oyalanmadan arabayla çıktık. Şehir merkezine yakın otopark ücretlerinin saati; 6.000-10.000 Özbek Somu arası değişiyor.
Daha Registan Meydanı’na doğru yürürken şehrin büyüsü sizi etkisi altına alıyor. Yemyeşil yürüyüş yolu o kadar güzel ki 😍. Sağlı sollu kafeler, restoranlar renkli çinili binalar dikkat çekiyor. Meydana vardığımızda ise daha da etkileyici bir manzara karşıladı bizi. Gündüzü ayrı gecesi ayrı büyüleyici. “İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez” diyen Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’ın dediği gibi biz de ortamın cazibesini anlatmakta zorlanıyoruz. “U” biçiminde üç essiz mimari abidenin (Uluğ Bey, Sirdor-Sherdor ve Tilyakari Medreseleri) yer aldığı Registan Meydanı, Orta Asya Türk mimarisinin nadir örneklerinden biri kabul edilir.
Akşam 20:00 gibi müzikli ışık gösterisi başlıyor ama bu ilki fragman😉, sakın bitti sanıp ayrılmayın esas gösteri saat 21:00’da başlıyor. Sanki zaman makinası ile tarihte yolculuk yapıyorsunuz. Müthiş etkileyici görsel şov hafızamıza kazınıyor. Bugün akşam sadece ışık gösterini izledik yarın içlerini ve şehrin diğer eserlerini gezeceğiz. İlber Hoca’nın görmeden ölmeyin dediği 5 şehirden biri olan “Semerkant” bizi de büyüledi… #ortaasyagezisi #ortaasya #centralasia #centralasiatrip #semerkant #ipekyolu #silkroad #semerkand #samarkand #uzbekistan
82. Gün Kokand - Taşkent Arası, Özbekistan
Sabah kahvaltı sonrası ilk durağımız, dün Kokand’a geldiğimizde kapandığı için içini göremediğimiz Hudoyar Han’ın Sarayı oluyor. Burası “Kokand’ın İncisi” olarak adlandırılan son Kokand Hanı’nın (Hudoyar Han) ikametgahıdır. 1871 yılında inşası tamamlanan sarayın başlangıçta yedi avlusu ve yüzlerce odası varmış. Günümüzde bölgesel bir müze olarak hizmet veren sarayın, iki avlusu ve on sekiz odası gezilebiliyor. Dört minaresi, Orta Asya’nın geleneksel mimarisi ve çinileri ile çok ihtişamlı duruyor. Mimari mucize olarak görülen saray, yaklaşık on altı bin işçi tarafından inşa edilmiş. Biz sarayı gezerken bir taraftan da terasında son sürat festivalin gösteri provaları devam ediyor. İç avlusu da terası gibi çok hareketli. Gençler nereden geldiğimizi merak ediyor. Hepsi İngilizcelerini ilerletme isteği içinde biz de Türkçe ne kadar anlaşabiliriz 😍. Türkçe tabii ki baskın çıkıyor. Hem içindeki eserler hem de mimarisi ile gezmekten keyif aldığımız sarayın giriş ücreti 50.000 Özbek Somu.
Şehir ayrıca türbe, medrese ve cami yönünden de zengin. Ziyaret ettiğimiz Norbutabiy Cami, 1825 yılında Ömer Han’ın annesine adanan Modari Han Türbesi (Modari Khan Mausoleum) ve hanın lahitlerini barındıran Dama-i Şahon Türbesi (Dahma Shahkan’s Mausoleum) bize yeterli geldi.
1809-1812 yılları arasında inşa edilmiş olan Jome Cami, günümüzde uygulamalı sanatlar müzesine ev sahipliği yapıyor. Eski cami ortasında 22 metre yüksekliğindeki minaresi olan geniş bir avlunun etrafına inşa edilmiş, burayı da ziyaret edip şehirdeki gezimizi tamamladık. Giriş ücreti 35.000 Özbek Somu.
Kokand’dan Taşkent’e doğru devam ettik. Yol üzerinde Pereval Burgut, asma köprülü vadiye bakan manzarası ile dikkatimizi çekince durduk. Rüzgar şiddetli olunca fotoğraflamak için kısa bir mola yeterli geldi. Meyve ağaçları ve yemyeşil doğa yolculuğumuza eşlik etti. Yol boyunca çok fazla trafik kamerası olduğu da gözümüzden kaçmadı😉. Taşkent’e dönüşte uğrayacağımız için şehir dışında bir otelde kalıp yarın Semerkant’a devam edeceğiz.
#ortaasyagezisi #ortaasya #centralasia #centralasiatrip #kokand #özbekistan #uzbekistan #ferganavalley #ipekyolu #silkroad
81. Gün Fergana, Margilan ve Kokand, Özbekistan
Sabah, Karkidan gölü kıyısında kamp yaptığımız yerden Fergana şehrine geçtik. 9. yüzyılda yaşamış, astronomi, matematik, coğrafya ve mühendislik alanlarında çalışmış büyük bilgin Al-Fergani’nin (Ebu’l-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Kesir el-Fergani) Fergana Bölgesinde doğduğu kabul edimektedir. En önemli eseri batıda da kabul görmüş; astronomik gözlemler, gezegen hareketleri ve matematiksel hesaplamalar içeren “Kitâb al-Mesâlih al-Mekânîye”’dir. Şehir gezimize de büyük bilginin adının verildiği parktan ve anıtını fotoğraflayarak başladık. Fergana, temiz, yemyeşil ve geniş caddeleri ile düzenli bir şehir.
Buradan Margilan’daki Yodgorlik Silk Factory, ipek işleme atölyesini ziyaret ettik. Margilan, İpekyolu’nun altın çağlarında Fergana Vadis’inin en büyük şehriymiş ve burada dokunan ipekler “Han Atlası” olarak bilinirmiş. (Hikayesini burada uzun uzun yazmıyoruz.) Yodgorlik, geleneksel yöntemle ipek böceği kozalarının ürün haline gelene kadarki üretim aşamalarını görüp sonunda da ürünlerden satın alabileceğiniz mağazası ile görülmeye değer. Çalışan personeli çok güler yüzlü ve Türkiye’den geldiğimizi öğrendiklerinde ayrıca ilgi gösterdiler.
Aklımızda sadece ipek işleme atölyesi varken yanından geçtiğimiz caminin mimarisi hoşumuza gidince durduk. Fergana Vadisi bölgesinin yıkıcı depremlerinden kurtulan birkaç caminin en eskisi olan Khonakah (Kgonakokh) Cami, şehrin en parlak mimari anıtlarından biriymiş (16. yüzyılda inşa edilmiş). Burayı da ziyaret edip şehirden ayrıldık.
Sırada seramikleriyle ünlü Rishton kasabası var. Mingboshi seramik atölyesi hem geleneksel hem de modern yöntemle seramik üretimin yapıldığı gezmesi çok keyifli bir atölye. Özellikle 1 ve 4 yılda bittiğini söyledikleri duvar mozaiklerinin sergisi çok etkileyiciydi. Birebir ilgilenip her aşaması hakkında bilgi verdikleri için ne kadar teşekkür etsek azdır. Ürünlerini sergiledikleri gibi birinci elden almak isteyenler için satış yapıyor olmaları da süper. Ürünlerin hepsi birbirinden güzel, aklımızda hiç yokken bizim bile çelmeyi başardı 😍. Tabii ki elimiz boş çıkamadık. Tavsiyeleri üzerine Begimoy restoranda yemeğimizi yiyip Kokand şehrine geçtik.
Şehre vardığımızda Khudáyár Khán (Hudoyar Han) Sarayı’nın ziyaret saatini kaçırdığımızdan etrafındaki parkı gezmekle yetindik. Gelen müzik sesine doğru ilerlediğimizde sarayın önündeki hareketlilik dikkatimizi çekti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken önümüzdeki günlerde büyük bir sanat festivalinin olduğunu ve provasının yapıldığını öğrendik. Sanki şehirdeki bütün gençler provadaydı, bize gençliğimizdeki 19 Mayıs gösterilerini hatırlattı. Festivale kadar kalamasak da önden gösterilerine denk geldiğimiz için şanslıyız 🥰. Kokand şehri de geniş caddeleri ve yemyeşil bitki örtüsüyle gönlümüzde yer aldı.
#ortaasyagezisi #ortaasta #centralasia #centralasiatrip #ipekyolu #silkroad #ferganavadisi #fergana #kokand #margilan #özbekistan #uzbekistan
80. Gün Kırgızistan - Özbekistan Sınır Geçişi ve Andican Şehri
Oş şehri Kırgızistan’daki son durağımız oldu. Özbekistan’a geçmeden önce bir de şehrin pazarını görelim dedik. Jayma bazaar maalesef 2024 yılı yazında yaşanan sel felaketinde büyük hasar almış ve dükkanlar sular altında kalmış. Karşı tarafında yeniden kurulmaya çalışsa da eski havası yok ve özel bir şey de göremedik. Fazla oyalanmadan “Dostuk” sınır kapısına doğru devam ettik.
Sınıra yakın durduğumuz benzin istasyonunda çocukları ile dilenen annelere ilk defa burada denk geldik. Büyük olasılıkla Kırgız değillerdi.
Sabah 10:40 gibi sınır kapısına vardık. Keşme keş her yer. Elimizde kalan Kırgız Somlarını Özbek Somuna çevirdik. (1 Kırgız Som=140 Özbek Som)
Araçları sıra ile alıyorlar, yaklaşık 35 dakika kadar bekledik. Kırgız tarafından çıkış şöför ve yolcu
için ayrı kapılardan yapılıyor. Ayfer’in çıkışı 5 dakika bile sürmedi. Aracın işi 11:30 gibi bitti. İki ülke arasında saat farkı var, Özbekistan bir saat geri.
Özbek sınırında da şöför ve yolcunun işlemleri ayrı yerlerden yapılıyor. Ayfer’in ülkeye girişi karayolundan 15 dakika sürdü. Gümrük görevlisi çok sıcak karşıladı ve sohbet edip damgayı vurdu. Onur’un işlemleri 45 dk. sürdü, aynı şekilde görevliler evrakları doldururken çok yardımcı olup doğru düzgün kontrol yapmamışlar. Araç için bir ödeme yapılması gerekiyor ve 250.000 som (20 dolar) aldılar.
Kırgızistan telefon hatlarımız sınıra yakın bölgede çektiği için çıkışta birbirimizi bulmamız kolay oldu. Araç sigortasını da hemen burada yaptırdık 2 ay 72.000 Özbek Som’u.
Uztelecom sim kart aylık 100GB ve konuşma 65.000 Özbek Som’u. İlk kart ücreti de dahil.
Yaya tarafından çıktığınızda hemen yerel halkın tarlasından getirdiği ürünleri sattığı bir pazar var. Fergana’nın verimli topraklarında yetişen ürünlerin hepsi harika duruyor. Biz de bir şeyler alıp Andijan’a (Andican) doğru devam ettik.
Andican, Babür Hanedanlığı’nın kurucusu, hükümdar, komutan ve yetenekli şair Zahîrüddin Muhammed Babür’ün doğum yeridir. Şiirsel eserleri; insan onurunu, sevgiyi ve dürüstlüğü yücelten, doğu lirik şiirinin en güzel örnekleridir. Andican şehir merkezine yedi kilometre uzaklıkta, Bogişamol (Bogishamol) tepesine, öldüğü Agra’dan ve gömüldüğü Kabil’den toprak getirilerek anısına “Babür Anıt Parkı” açılmıştır. Parkta, Babür’ün bir anıtı, mermer bir lahit içinde sembolik bir mezar ve hayatı, eserleriyle ilgili objelerin ve nadir kopyaların sergilendiği bir müze yer almaktadır. Bu tepenin seçilme nedeni; Zahîrüddin Babür’ün "Baburnâme" adlı eserinde bu dağdan bahsetmiş, yürüyüş ve düşünmek için gözde bir yer olduğunu yazmış olmasıdır.
Müze kapalı olduğu için gezemedik ama yerel halkın bu parkta nasıl sosyalleştiğini görmek Özbekistan’a ısınma açısından güzel oldu. Bogişamol tepesine çıkan bir teleferik de var. Park zamanla şehrin simgesi haline gelmiş.
Şehir merkezine geldiğimizde meydanda at üstünde büyük bir Babür heykeli karşılıyor bizi. Ziraat Bankasının şubesi ise hemen radarımıza giriyor. Her yer yemyeşil, caddeler geniş. Duvarla kapalı tek katlı evlerin önünde sıra sıra dizilmiş asmalar çok hoş görüntü oluşturmuş. Şehir içinde görülecek çok bir şey yok. 1885-1892 yıllarında yapılmış devlet koruması altında olan Jome Medresesi ve Kulesi’ni görüp ayrılacağız. Ahşap mimarisi ve işlemeleri ile etkileyici duruyor. Yakınında da 1924 yılında kurulmuş olan Andijan Bölgesi Tarih ve Kültür Devlet Müzesi var. Aracın yanına geldiğimizde bizi heyecanla bekleyen bir bey ile karşılaştık. Sanki akrabalarını görmüş gibi nasıl mutlu! Arabayı park edip gittiğinizi gördüm yetişemedim diye çok üzülmüştüm diyor, sırf bizimle tanışmak için beklemiş. Meğerse İstanbul’da uzun yıllar çalışmış ve ülkesine geri dönmüş ama nasıl içinde bir İstanbul özlemi var. Özbeklerin özellikle İstanbul, Türkiye sevgisi ile de bu kadar içten ilk burada tanıştık.
Akşam Karkidan gölü kıyısında kamp yapacağız. Geçtiğimiz diğer ülkelerde olduğu gibi maalesef Özbekistan’da da doğanın çöplük olarak kullanıldığına şahit oluyoruz. Gölün suyu bilinçsiz kullanımından dolayı kurumuş, etrafı da şantiye alanı gibi😓. Günübirlik piknikçiler gittikten sonra gölün bekçileri köpekler ile baş başa kaldık. Yavruları nasıl korkutmuşlarsa 100 metreden fazla yanımıza yaklaşmıyorlar. Verdiğimiz yemekleri ise biz araca binip ortalıkta olmayınca gelip yediler. Puslu gün batımının üstüne ay tutulmasını izlemeye doyamadık…![]()
#ortaasyagezisi #ortaasya #centralasia #centralasiatrip #andican #andijan #andijon #kırgızistan #özbekistan #osh #uzbekistan #ipekyolu #silkroad
79. Gün Uzgen, Oş (Osh), Kırgızistan
Sabah önce İpek Yolu üzerinde Kırgızistan’ın en eski şehri olan Uzgen’e uğradık. Oş’a 50 km uzaklıkta, Fergana Vadisi’nin sonunda konumlanan, Batı Karahan devletinin ilk başkenti Uzgen (Özkent), Türk tarihinde de önemli bir yere sahiptir. Şehirde ziyaret edilmesi gereken öncelikli yer; Uzgen Arkeolojik Mimari Müze Kompleksi’dir. Kompleks, Karahanlı dönemine (XI, XII. yüzyıl) ait bir kule, üç kubbe (restorasyonları devam ediyor) ve bir caminin arkeolojik kalıntılarından oluşmaktadır. Uzgen şehri ve vahasında bulunan eserler de sergi salonunda toplanmıştır.
“Uzgen” kulesi ve üç kubbe yüzlerce farklı mimari dekor ve süslemeyle bezeli olduğundan, bilim insanları; bu anıtlara açık hava müzesi ve Karahanlı döneminin mimari başarılarının ansiklopedisi adını veriyor.
Arkeolojik ve mimari anıtların korunmasına özel bir yaklaşım nedeniyle, kompleksin avlusuna ağaç, çiçek ve sulama sistemi dikmek yasakmış bu bilgi de bize farklı geldi. (Bilgiler, kompleksteki panolardan çeviridir.)
Uzgen’de yaptığımız kısa şehir gezisinden sonra Oş’a geçtik. Kalacağımız otele geçmeden direkt Süleyman Dağı’ndan gezimize başladık. Burası Kırgızistan’ın Unesco tarafından Dünya Mirası Listesine alınmış ilk yeridir. Süleyman-Too, Orta Asya’da küresel öneme sahip tek dağ olarak, farklı dönemlere ait doğal ve kültürel bileşenleri bir araya getiren, karmaşık dünya görüşü kavramlarını birleştiren ve farklı toplulukların manevi yönelimlerini ortaya koyan tarihi ve kültürel bir anıt olarak bilinmektedir. Ayrıca Müslümanlar tarafından da kutsal kabul edilen bir dağdır. Hazreti Süleyman’ın, Oş şehrini ziyaret ettiğinde buradaki yüksek bir tepeye çıkarak dua ettiği rivayet edildiğinden buraya Süleyman Dağı adı verilmiştir. Dağın tepesinde küçük bir cami (Babar Cami), bir kaya mağarasında tarihi ve dini bir müze ve Oş şehri ile çevresindeki ovaların panoramik manzarasına sahip bir gözlem terası var. Müzede en ilginç gelen yerlerden biri; CHILTEN denilen bölüm oldu. Ruhsal hastalıklardan muzdarip insanlar hücre gibi daracık odalara konuluyormuş. Depresyondan kurtulmak için insanların 40 gün boyunca hiçbir şey yemeden sadece su içmesine izin veriliyormuş. Herhalde burayı görünce doğal yoldan depresyon falan kalmıyordur 🤣.
Yerel halk, bu dağa tırmanmanın sağlık ve bereket getirdiğine inanırlar, özellikle kadın hacılar doğurganlık ve sağlık umuduyla kayaya tırmanma geleneğine sahiptir. Yazın sıcakta bol merdiven çıkacağınızı düşünerek yanınıza su almayı unutmayın.
Daha sonra kalacağımız yere geçtik. Biraz dinlenip şehir gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Oş drama tiyatrosu ve çevresindeki park çok huzurlu. Oş şehir meydanında Orta Asya’nın en büyüklerinden sayılan Lenin heykeli var. Yeterince fotoğrafı olduğunu düşündüğümüzden burada artık çekmedik. Arkasındaki Toktogul Parkı, şehrin sosyalleşme noktası ve yemyeşil çok huzurlu. Alisher Navai Park ise özellikle akşamları ışık ışıl olan bir eğlence parkı. Yürüyüş yaparken Kırgızistan’ın değerli sanatçılarının heykellerine de denk geliyorsunuz.
Eski şehir bölgesi avlulu tek veya iki katlı evler olsa da yeni yerleşim yerlerinde yüksek binalar yapılmış ve inşaat devam ediyor. Bu bölgede bir Gürcü restoranında akşam yemeğimizi yedik. Açıkçası hem şıklığı hem de lezzeti ile bizi şaşırttı. (1 porsiyon büyükçe bonfile, 1 adet Khachapuri-Gürcü pidesi, 1 porsiyon ızgara sebze ve 1 demlik çay yaklaşık 1100 TL gibi hesap ödedik.)
#ortaasyagezisi #ortaasya #centralasia #centralasiatrip #ipekyolu #silkroad #kırgızistan #osh #uzgen #kyrgyzstan
78. Gün Sarı Chelek - Jalal Abad Arası, Kırgızistan
Sary Chelek gölünü ve etrafını bir de sabah gözü ile görerek kahvaltı sonrası kamp yerinden ayrıldık. Kartpostal güzelliğindeki manzaraları tekrar izliyor olsak da sıkılmadan yol yapılıyor. Yolda gördüğümüz çocuklar yine merakla etrafımızı sarınca şeker ve küçük hediyeler verdik. Bu coğrafyada bir çorabın, şekerin bile çocukları nasıl mutlu ettiğini görmek unuttuğumuz değerlerimizi yeniden gün yüzüne çıkardı. Alır almaz çorapları giyinip kocaman gülücükleri ile teşekkürlerini sunmaları içimizi ısıttı. Bu güzel insani duygular içerisinde Tash-Kömür üzerinden yabani ceviz ağaçları ile ünlü Arslanbob kasabasına vardık. Kırgızistan’ın Avrupa’ya ilk bilinen ihracatı Arslanbob ceviziymiş. Kasabanın içerisinden, arkada duvar gibi yükselen Tanrı Dağları muazzam bir manzara sunuyor. Özbekistan ile o kadar yakınlar ki bu bölge Özbek ağırlıklıymış. Burası gezinin en ilginç bölgelerinden biriydi. Kasaba muhafazakar bir müslüman popülasyona sahip, insanlar biraz sert bakışlı, daha çekinik ve gülmüyor. Duvarla kapalı evlerin büyük olasılıkla avluları veya bahçeleri olduğunu tahmin ediyoruz. Kadınların istisnasız hepsi kapalı ve var oluş nedenleri sanki sadece çocuk doğurmak. Ön yargılı olduğumuzu düşünmüş olabilirsiniz ama gördüğümüz manzaralar sanki doğrular gibi. Gencecik oldukları belli olan kadınların en az 4-5 çocuğu var. İş kollarının hiçbirinde kadına denk gelmedik ki buraya gelene kadar küçük bakkallar dahil birçok iş yerinde kadınlar çalışıyordu. Kadınları, çocukları gayet güler yüzlü konuşkan olan Kırgızlar’ın yerini bambaşka bir millet aldı. Sanki uzaylıymışız gibi göz hapsine alındık. Turistik bir yer olup da nasıl alışamamışlar anlam veremedik 🤔.
Doğası ne kadar içimizi ısıtsa da insanlarının soğukluğu ile bize cazip gelmedi. Üstüne kalabileceğimiz rahat bir yer bulamayınca Jalal-Abad’a doğru devam ettik. Aslında geçtiğimiz Abdraimov kasabası biraz daha düzgün duruyordu ama konaklama yeri araştırarak iyice vakit kaybetmek istemedik. Hava birden bire toz bulutu ile kaplandı nasıl ağır bir koku nefes alınacak gibi değil. Doğanın bu kadar cömert olduğu yerde havası nasıl bu kadar kirletilebilir diye düşündük, ah insan eli 🥲.
#ortaasyagezisi #ortaasya #centralasia #centralasiatrip #kırgızistan #arslanbob #sarychelek #kyrgyzstan #jalalabadregion #wildwalnut #nature #tanrıdağları
77. Gün Sarı Chelek, Kırgızistan
Geceki gürültülü ailelerden sonra sabahın sessizliği ve gölün huzurlu manzarasına uyunmak iyi geldi. Ayrılmak istemesek de nasıl olsa yine göl ortamında, doğada olacağız diyerek kahvaltı sonrası Sary-Chelek Gölüne devam ettik. Tash-Kömür kasabasına kadar yol, vadi ve manzaraları ile çok güzel. Satykey Baatyr baraj gölündeki yansımalar hoşumuza gidince durup fotoğrafladık. Bölgede hidroelektrik santralleri de gördük ve burada üretilen elektrik tüm ülkeye yetiyormuş. Tash-Kömür kasabasının adı, yakınında büyük taş kömür havzası olduğu için oradan geliyormuş. Kasabanın okuluna yakın lokal bakkallardan birinden alışveriş yaptık. Bu sırada okuldan çıkmış çocuklar etrafımızı sardı. Hem bakkalın sahibi kadınla hem de çocuklarla az da olsa Türkçe anlaşabilmek güzeldi.
Kırgızistan’da otostop çok yaygın, burayı bilmiyoruz ama genelde yolcular bindikleri araca benzin desteği yapıyorlarmış. Otostop bir nevi buranın dolmuşu gibi. Bize de 7-8 yaşlarında bir erkek çocuk otostop çekince yerimiz olmadığı halde durduk. Zaten ufak tefek bir şey mesafe de kısa olunca Ayfer’in yanına oturdu. Çocukluktan itibaren insanların bu kadar güven ortamında yetişmesine hayran kalmamak elde değil. Nasıl da kuşku duymadan tanımadığı hatta dilini mi bile tam anlamadığı birilerinin aracına binebiliyor 😮. Umarız her zaman iyilerle karşılaşır ve güven ortamları hiç bozulmaz 🙏. İnerken yanımızda çocuklara dağıtmak için getirdiğimiz şeker ve hediyelerden verdik. Masum masum gülümseyerek yanımızdan ayrıldı.
Yol üzerinde perşembe günleri kurulan Kara-Zhygach pazarına denk gelince kalabalığı yararak geçmemiz gerekti.
Enfes manzaralar eşliğinde Sary-Chelek’in girişine vardık. Yol kalitesi genel olarak iyi, arada 5 km kadar toprak. Gece burada kamp yapacağımız için girişte söylemek gerekiyor. İki kişi, araç ve araç üstü çadır; 900 Som, yer çadırı olursa farklıymış. Göl bölgesinde internetin çekmediğini okumuştuk ama Megacom hattı çekiyor. Giriş kapısından göle kadar olan bölüm, 13 km sarmal yol, toprak ama buralarda da düzeltme çalışmaları var.
Deniz seviyesinden 1.878 metre yükseklikteki Asya’nın en derin göllerinden olan Sary-Chelek UNESCO Biyosfer Rezervi’dir. İsmi “Sarı Kase” anlamına gelir ve efsaneye göre adı, sonbaharın altın rengi ve yerel arıcıların balıyla bağlantılıdır. Aslında rezerv alanı irili ufaklı 7 gölü barındırıyor. (Diğer göller; Kyla, Lyri, Choychok, AYM, Tuyuk ve Bakaly)
Maalesef Kırgıziztan’ın diğer yerlerinde olduğu gibi doğru düzgün bir bilgilendirme ve işaretlendirme burada da yok. Gelirken Kyla gölü yol üzerinde olduğu için görülebiliyor. Diğer göllere de yürüyerek veya at ile gitmek mümkün. Sary-Chelek gölünün orada kamp için yapılmış tesis tarzı bir şey var ama içinde hiçbir şey yok. Dışarıdaki tuvaletleri de iç açıcı değildi. Yanınızda yeterli miktarda su ve yiyecek getirmeyi unutmayın. Elektriğin olmadığı yerde etrafın pisliğini göz ardı ederseniz ortamı çok huzurlu. Hele de herkes gittikten ve doğa ile baş başa kaldıktan sonra 😍.
Zümrüt ve turkuaz tonlarındaki kristal berraklığındaki suyu, sık ceviz ve iğne yapraklı ağaçlarla çevrilmiş göl göz kamaştırıcı duruyor. Ters ışıktan dolayı bazı konumlardan çektiğimiz fotoğraflar güzelliğini yansıtamasa da etrafındaki yürüyüş yolları ile etkileyici bir rezerv alanı. Karaca, dağ keçisi, kartal, boz ayı, kar leoparı gibi birçok hayvan türüne ve ender bitkilere ev sahipliği yapan el değmemiş bir doğanın içindesiniz. Patika yürüyüş yolunu yapıp kartpostal güzelliğindeki göle karşı akşam yemeğimizi yiyoruz. Bir taraftan da önümüzdeki günlerin planları için baş ucu kitabımız Erkin’in “Orta Asya Rotaları”‘na da yeniden göz atıyoruz. Bizimle birlikte İtalyan bir çift daha kamp yapıyor. Elektriksiz ortamda dolunay etrafı ışıl ışıl yapıyor. At ve inekler ise özgürlüğün tadını çıkarıyor. Onlarla birlikte tabii ki biz de bu huzurlu ortama ortak oluyoruz. Günün yorgunluğunun üstüne temiz havada çabucak derin uykuya dalıp bugünü de sonlandırıyoruz.
Rezervin girişi; 9:00 ile 16:00 saatleri arası.
Rezervden çıkış; kalınmayacaksa saat 22:00’da.![]()
#ortaasyagezisi #ortaasya #centralasia #centralasiatrip #kırgızistan #sarychelek
76. Gün Bişkek - Toktogul Gölü Arası, Kırgızistan
Kamp yaptığımız yerden önce Talas’a doğru gittik. Şehre 5-6 km kala Manas’ın mozelesi var.
Kırgız kahramanı ve Manas Destanı’nın ana karakteri olan Manas, burada yaşamıştır. Manas Ordo diye adlandırılan kompleks; iki katlı bir müzeyi, gözetleme kulesi ve Manas Mozolesini içeriyor. Uğradığımızda maalesef 1 Ağustos 2025’te restorasyona girdiğini ve 1 yıl kapalı olacağını öğrendik. Manas destanında, Manas’ın eşi Kanıkey’in, Kral Manas’ı kişisel eşyaları, hazinesi ve tam teçhizatlı askerleriyle birlikte gömdüğü ve düşmanlarının naaşına ulaşmasını engellemek için mezar yerini gizlediği anlatılır. Yani buradaki Manas Mozolesi Kral Manas’ın gerçek mezar yeri değilmiş, bu bilgi karşısında göremedik diye üzülmeyelim değil mi😍.
En azından yolu; Тoo Ashuu geçidi, Susamry Vadisi ve rakımı 3326 metre olan Otmok geçidinin sunduğu enfes manzaraları ile geldiğimize değdi dedirtti. Dağlarla çevrili, virajlı yollar arasında yükselip inmek çok keyifliydi. Ayrıca Kırgızistan’daki göçebe hayatı görmek için de güzel yerler.
Talas tarafından Toktogul’a kadar olan yol da vadi içinden süzülüyor. Ala-Bel geçidi sonrası Chychkan Nehri’nin manzarası eşliğinde yol devam ediyor. Toktogul küçük bir şehir. Adı da Türk dünyasının en önemli Manas temsilcilerinden olan “Toktogul Satılganov”’ı onore etmek için Toktogul olarak verilmiştir.
Toktogul baraj gölü ise, yaz aylarında ılık suyu ile yüzmek isteyenler için idealmiş. Ayrıca göldeki balık çeşitliliği de (turna, levrek ve sazan gibi) fazlaymış. Bizim için de hafif esintili havası ve manzarası ile ideal kamp yeri oldu. Kalan birkaç karavancı hariç kimse yok. Ne kadar huzurlu derken gece müzik sesi ile uyandık. Meğerse yanımıza iki lokal aile gelmiş müzik sonuna kadar açık, göle girip eğleniyorlar. Gece gece rüyalarına mı girmiş gölde yüzmek bilmiyoruz, baktık uyunacak gibi değil, en iyisi muhatap olmadan yerimizi değiştirdik…
#ortaasyagezisi #ortaasya #centralasia #centralasiatrip #toktogul #kırgızistan #talas
75. Gün Ata-Beyit ve Başkent Bişkek, Kırgızistan
Sabah kahvaltı sonrası Bişkek’e devam ettik. Şehrin 25 km kadar güneyinde kalan Ata-Beyit (Kırgızcada “Atalarımızın Mezarı”anlamına gelir) Anıt Kompleksi’ni ziyaret ederek bugünün gezisine başladık. İçinde iki müze var ve giriş ücreti kişi başı 200 Som. İlk müzede küçük bir tanıtım videosu izletiliyor. Bu müze 1916 (Ürkün isyanı) ve 1937-1938 olaylarında verilen kayıplar hakkında, ikinci müze 2010 devrimi ile ilgilidir.
1916’da Türki halkların Çar’a karşı “Urkun” adı verilen bir devrimde ayaklanması sırasında, ülkenin kuzeyindeki onbinlerce direnişçi öldürülmüş ve 120 bini Çin’e kaçmıştır.
1938’de Stalin dönemi tasfiyeleri sırasında tek bir gecede 137 yerel aydının öldürüldüğü toplu mezar, maalesef buradan çıkarılmıştır. Yıllarca nerede oldukları bilinmeyen aydınlar, gece yaşananlara tanık olan bir muhafızın ölüm döşeğinde yaptığı itirafla sırrın kızına geçtiği ve kızının da bu sırrı 1991 yılında ülkenin bağımsızlığını kazanmasına dek sakladığı söyleniyor. Bu kişilerin arasında Kırgız edebiyatında önemli rolü olan yazar Cengiz Aytmatov’un babası da var. 2008 yılında vefat ettiğinde Cengiz Aytmatov da buraya defnedilmiştir.
2010 Kırgızistan olayı, ülkenin güneyindeki Özbek azınlığın yaşadığı bölgelerde başlayan ve genişleyen, rejim karşıtı protestolarla tetiklenen etnik şiddet olaylarıdır. Bu olaylar, dönemin Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiyev’in halk tarafından devrilmesiyle sonuçlanmış, binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve yüz binlerce kişinin yerinden edilmesine yol açmıştır. Gezmesi hüzünlü bir kompleks olsa da kesinlikle ziyaret edilmeli.
Başkent Bişkek şehrinde de Atatürk Parkı olduğunu öğrenince ilk oraya gittik. Açıkçası bu kadar düzenli hoş bir park beklemiyorduk. Ülke genelinde doğası kadar şehirleri de yeşil ve şehir merkezi geniş caddeleri ile ferah. Atatürk büstünün önünde tam fotoğraf çektirirken bankta oturan bir gencin Türk müsünüz sorusu ile sohbete başladık. Bozkurt da sırt çantalı geziyor, fikir alışverişin olduğu keyifli bir sohbet sonrası şehir merkezine geçtik.
Cadde ile binaların arasındaki yaya yolları ağaçlandırılmış ve gölgesinde sıcağa rağmen rahatsız olmadan yürünebiliyor. Taki Ala-Too Meydanına gelene kadar. Birkaç dakika içinde gölgelik bir yer aranıyorsunuz. Şehrin sembolü sayılan ana meydanı çok temiz. Sovyet döneminden beri kullanılan Parlamento Binası da bu meydanda bulunuyor. Ayrıca Kırgız Manas Destanı'nın kahramanına adanmış Manas anıtını barındırır. Şehrin müzeleri de bu bölgede toplanmış. Oak Park da barındırdığı anıt ve heykelleri ile sanki açık hava müzesi gibi, meşe ağaçlarının gölgesinde dinlenmek iyi gelecektir. Meydanın karşı tarafında da "İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez" diyen Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'ın (Chingiz Torekulovich Aitmatov) heykeli var. Türk sinemasının ölümsüz filmlerinden biri olan “Selvi Boylum Al Yazmalım”’ın yazarı Cengiz Aytmatov’u saygıyla anıyoruz.
Şehirde yürürken çok hoş duvar resimleri ile süslenmiş eski Sovyet binaları dikkat çekiyor.
Dünyanın en uzun destanlarından biri olarak kabul edilen “Manas Destanı”, Kırgız halkının tarihini, kültürünü, inançlarını ve dünya görüşlerini, 1000 yılı aşkın bir süredir ağızdan ağıza aktarılan bir eserdir. Destan üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar; Manas, oğlu Semetey ve torunu Seytek ile ilgili bölümlerdir. Manas destanını ustasından öğrenen, üreten, onun
sanat seviyesine ulaşmasını ve nesilden nesile geçmesini sağlayan
sanatçılara da Manasçı deniyor. Toktogul Satılganov Filarmoni Salonunun önündeki parkta büyük bir Manas heykeli ve etrafında da manasçıların büstleri ile bu sanatçıları onurlandırmışlar.
Osh (Oş) şehri yerine buradaki pazarın adının Oş olması ilginç. Pazarda yiyecekten, kıyafete her şey satılıyormuş ama çok güvenli olmadığı konusunda da uyarıldık. Turiste ekstra pahalı söyleyip almazsanız 5’de 1 fiyatına kadar düşüyorlarmış. Araçla önünden geçtik, hoşumuza gitmeyince dolaşmadık. Şimdiye kadar bu tarz pazarların düzgününe denk gelmedik.
Saat 5 civarı şehirden ayrılıp yola devam ettik. Hava kararmadan IOverlander’dan bulduğumuz yine nehir kenarında bir yerde kamp yapıyoruz. Nasıl gideceğimizi karıştırınca atlı bir çocuk yer arandığımızı fark edip bize tarif etti. Bizim gibi IOverlander’dan bulup gelmiş bisikletçi Fransız bir çift daha kalıyor. Bu coğrafyada bisiklet ile gezenleri ayrıca tebrik ediyoruz, bravo 👏🏻.![]()
#ortaasya #ortaasyagezisi #kırgızistan #bişkek #atabeyit #bishkek #kyrgyzstan #centralasia