"Enter"a basıp içeriğe geçin

KIRGIZİSTAN

69. Gün Kazakistan – Kırgızistan Sınır Geçişi ve Karakol Şehri 

Kazakistan – Kırgızistan arasındaki Karkara sınır kapısı 24 saat açık değil. (Kazakistan saatine göre; 07:00-17:00 arası açık ve Kırgızistan 1 saat ileri.) Kazakistan gümrüğünden çıkışımız 20 dk. sürdü. İlk araç biz olunca kontrole daha özen gösterdiler. Sadece bavulları X-ray’den geçirdiler. Aracın içine baktılar ama çadırı açtırmadılar. Kırgızistan’a girişimiz ise 5 dk. sürdü. İki gümrük yan yana olunca diğer taraftaki kontrolü gördükleri için buradaki görevli araca doğru düzgün bakmadı. Türkiye ile saat farkımız 3 saate çıktı, Kırgızistan ileri. Sınırdan çıkar çıkmaz 5-10 dk. sonra Karkara yol ayrımında para bozdurmak için kulübe var. Burada bir miktar para bozdurduk (1 dolar 86 Kırgız Som’u). Sayılar aynı olunca Türkçe anlaşmak kolay oldu. 

Yolda görülmesi tavsiye edilen Jyrgalan Vadisi’ne uğradık. Yol çalışması ve su borusu montajı yüzünden her yer toz toprak içindeydi. Zor zahmet dere kenarında düzgün bir yer bulup kahve molası verdik. Aslında buraya birkaç gün kalmalı turlar var ve etrafında at gezisi veya yürüyüş yapılıyor. Biz de tozunu alıp Karakol şehrine devam ettik. 

Karakol Nehri’nin kıyısındaki aynı isimli şehre geldiğimizde açıkçası merkezinde bu kadar trafik olacağını tahmin etmemiştik. Kırgızistan’ın 4. büyük şehri, olsun o kadar değil mi. 

Karakol, 1869’da askeri-idari bir merkez ve bir Rus garnizonu olarak kuruldu. 1887’deki depremden önce Karakol’da çoğunlukla kil evler ve binalar varmış. Ondan sonra ahşap oyma karkas evler inşa edilmiş ve bu eski ahşap evler Rus etkisini hissettiriyor. Karakol, ilk meteoroloji istasyonu, ilk kütüphane ve ilk at çiftliği olarak hizmet vermiştir. 

Farklı mimarisi ile görmek istediğimiz Dungan Cami’nin önünde park yeri bulunca gezimize buradan başladık. 1800’lerin sonunda Çin’den Kırgızistan’a kaçan Dungan halkı ilk olarak Karakol ve çevresine yerleşmiş. Aynı adı taşıyan ahşap Merkez Cami; 1904-1907 yıllarında çivi kullanılmadan, Çin mimarisi tarzında inşa edilmiş, saçaklarında da ejderha motifleri var.  Sovyet döneminde ibadete hizmet veremediğinde, depo olarak kullanılmıştır.

Cami ziyaretinden sonra ilk işimiz aracın sigortasını yaptırmak ve telefon hattı almak oldu. Firmalardan biri şehirlerde (Mega) diğeri de kırsalda (Oska-O!) daha iyi çektiği söylendiği için her ikimize de birer farklı hattan aldık. Her ikisinin ücreti de aynı aylık sınırsız internet ve konuşma 500 Som (yaklaşık 235 TL). Şehirde inanılmaz fazla banka olması bizi çok şaşırttı. Abartısız her 4-5 binanın birinde banka şubesi var. Döviz büroları da çok yaygın, bankalardan çok az yüksek bozuyorlar (1 dolar 87.20 Som).

Buradan bizden önce kalan Sevgili Özhan ve Levent’in tavsiye ettiği Alamin Guesthouse’a geçtik. Odaları, her yer tertemiz, tek dezavantajı ortak banyo ve tuvaletin sadece birer tane olması. Çamaşır makinası olması ve ücretsiz kullanımına izin verilmesi ise artısı. Kirlilerimizi de yıkadığımıza göre sıra karnımızı doyurmaya gelmişti. Yine Özhan ve Levent’in tavsiye ettiği balık restoranına (Karakolka Live Trout) gittik.

Dere kenarındaki restoranın hem ortamı çok hoş hem de yediğimiz ızgara alabalık, çok lezzetliydi. Abartısız hayatımızda yediğimiz en lezzetli alabalıktı. Buna keza gelen hesap da komik bir rakamdı (1250 gram balık, bir demlik yeşil çay ve iki ekmek için 1750 Som – yaklaşık 820 TL ödedik ). Bu enfes yemeğin üstüne bir de kahve gider diyerek kafe baksak da çoğunda sadece çay çeşitleri var ya da kapanmışlar. Temizliğe başlamış kapanmak üzere olan Sayaban Kafe servis açarız deyince biz de hayır demedik. Kahve bahanesi ile çok tatlı sahipleri ile de sohbet etme fırsatımız oldu. Yarın sabah kahvaltıya gelmek üzere ayrıldık.

70. Gün Karakol

Sabah dün akşam kahve içtiğimiz “Sayanda” kafede yine sohbet eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Buranın kruvasanları da iyi ve sandviç şeklinde de çeşitleri var. (2 kahve, 1 yumurtalı-peynirli ve 1 çikolatalı kruvasana 950 Som, yaklaşık 450 TL ödedik.) Kahvaltı sonrası kırmızı renkli kayalar (Jeti Oguz-Yedi Boğa-Seven Bulls Rocks) ve devamındaki Kok Jaiyk Vadisi’ne gittik.

Giderken ana yolu genişletmek için ağaçların kesildiğini ve bazılarının da kesilmek üzere işaretlenmiş olması içimize oturdu. Nasıl bir zihniyet anlayamadık yolun iki tarafında da uçsuz bucaksız tarlalar var.  Vadi girişine geldiğimizde araç için 50 Som aldılar. Vadi güzel ancak yolu toprak ve geçen araçlar yüzünden de her yer toz toprak içinde kalıyor. Aracı bırakıp yürüyüş rotalarını yapanlar vardı, durumdan çok da mutlu oldukları söylenemez. Yolun bir bölümünden sonra şantiye alanı var ve ilerisi kapalı. Maalesef hafriyat araçları yüzünden  buranın keyfi kaçmış ve doğasını da mahvediyorlar, bu duruma içimiz acıdı.

Vadi ziyaretimiz uzun sürmeyince Karakol’a dönüp bari buranın pazarına (Aktilek Bazary) bakalım dedik. Her şey var ama çok da bize hitap etmedi. Önündeki köylülerin getirip sattığı meyvelerden alıp ayrıldık. 

1800’lü yılların sonunda yapılan Kutsal Trinity Ortodoks Katedrali’ni ziyaret ettik. Yeşil-mavi kubbeleri ve kubbelerinin ucundaki altın renkli detaylarıyla ahşap katedral mimarisi ile dikkat çekiyor. Sovyet döneminde diğer ibadet yerleri gibi burası da nasibini almış ve spor salonu olarak kullanılmış. Hoş bahçesi ile fotojenik duruyor.

Lokallerin bir araya gelip sosyalleştiği Karakol Zafer Parkı, nefes alınacak huzurlu bir park. 

2. Dünya Savaşı’ndaki kahramanları onurlandıran parkın içinde heykeller ve büstler var. Akşamları hem ışıl ışıl hem de güvenli. Girişindeki “I Love Karakol” yazısı ile hatıra fotoğrafı çektirmekten de eksik kalmadık. 

Yarın için market alışverişimizi yapıp yemeğe yine dün akşamki balık restoranına gittik. Garson gençler bizi görünce tatlı bir gülümseme ile karşıladılar. İkinci akşam da sanki deniz balığı yiyormuşuz gibi alabalığı aynı lezzetle yedik. Bizde mi yapmasını bilmiyorlar yoksa buradakiler mi bu konuda ustalaşmış bilemedik. 

Karakol’a yakın Ak-Suu termal havuzlarını da tavsiye ettiler ama yorumlarında çok da temiz olmadığını okuyunca gitme gereği duymadık. Karakol’dan çevre bölgelere özellikle doğa harikası yerlere turlar da var. Biz de bu güzellikleri araçla mümkün olduğunca görmeye çalışacağız.

Peri Masalı Kanyonu (Fairytale Canyon “Skazka”)

Peri Masalı Vadisi, Ysyk-Köl Gölü’nün güney kıyısında, ana karayoluna yakın bir yerde, kayalık dağların yamaçlarında yer alır ve pitoresk bir kanyon oluşturur.  Bu kanyon, Kırgızistan’ın en güzel manzaralı yerlerinden biridir. 

Vadi, rüzgâr, su ve güneş tarafından «peri masallarına layık» bir manzaraya dönüştürülen kırmızı Neojen tortularından oluşmuştur. Kil ve kumdan oluşan yeryüzü şekilleri rüzgâr ve su erozyonu ile kolayca değişime uğradığından sürekli değişim halindedir. Tektonik yükselmeler de bu toprak biçiminin yaratılmasına katkıda bulunmuştur. Buranın güzel bir hikayesi de var. 

Rivayete göre, eski zamanlarda Ysyk-Köl vadisinde çok sayıda şehir varmış.  Bu şehirlerden birinde çok güzel bir genç kız yaşarmış. 

Bir gün kocaman kırmızı bir ejderha güzel genç kadını gördü ve ona âşık oldu. Fakat genç kadın karşılık vermedi. Reddedilmesine öfkelenen ejderha vadideki şehirleri yok etmeye yemin etti. Her gece, ejderha büyüsünü kullanarak yerel kuyulardan su çekmeye çalıştı.  Ancak, yerel halk ejderhanın büyüsünü engellemek için kuyuların üstünü altın kapaklarla örttü. Güzel genç kız bir gece kuyusunun üstünü altın kapakla örtmeyi unuttu. Su ejderhası oradan su çekti, bütün vadiyi sular altında bıraktı ve gölü oluşturdu. Gölün güzelliğine hayran olan ejderha, gölün güney kıyısına uzandı ve kayalara dönüştü. Yerel efsaneye göre, Masal Kanyonu da işte böyle oluştu. (Bilgi kanyonun oradaki tabeladan çeviridir.)

71. Gün Barskoon Vadesi ve Issık Gölü

Bugün Karakol şehrinden ayrılıp Kırgızistan’ın incisi diye geçen Issık (Yssyk) Gölü, Peri Masalı Kanyonu ve Barskoon Vadisi’nin muhteşem manzaraları ile buluşacağız. 

Akşam Issık Göl kenarında kalmayı planladığımız için önce Barskoon Vadisi ve aynı isimli şelaleyi görmeye gittik. 24 metre yükseklikten dökülen, Kırgızistan’ın en ünlü şelalelerinden biri olan Barskoon Şelalesi’ne ulaşmak için tepelik bir arazide kısa bir yürüyüş yapmak gerekiyor. Yakınlarda ayrıca birkaç küçük şelale daha var, hepsine de uzun yürüyüşler gerekiyor.

Biraz hızlı hareket edince, 2300 metrelere geldiğimizde yükseklikten etkilenip Ayfer’in başı dönüp gözleri kararınca yürüyüşe devam etmedik. Sık ormanın içinden akan şelale uzaktan da çok iyi fotoğraflanmıyor ama doğası etkileyici. Burada ayrıca uzaya yaptığı tarihi uçuşun ardından Issık Gölü’nün güney kıyısında dinlenen Yuri Gagarin’in anısına bir büstü var. Onu da fotoğraflayıp vadinin manzarasına kaptırdık kendimizi.

Vadinin içindeki Barskoon yolu; Çin’e giden Bedel Geçidi’nden (4.284 m) geçen İpek Yolu’nun güzergâhlarından biriydi. Şu anda yol Kumtor Altın Madeni’ne gidiyor. Maalesef kamyon trafiği buranın da güzelliklerini mahvediyor. 

Birbirinden muhteşem manzaralara ev sahipiliği yapan vadinin iki geçidine çıktık. İlki 3442 metredeki Barskaun Pass, İkincisi Seok Pass’ın rakımı 4043 metredir. Yol toprak olsa da irili ufaklı buzul gölleri ve buzullarla kaplı dağlarının sunduğu enfes manzaraları ile görülmeye değer. 

Issık Gölü’nün güney kıyısında, ana karayoluna yakın bir yerde, kayalık dağların yamaçlarında yer alan Peri Masalı Kanyonu’nu (Fairytale Canyon “Skazka”) ziyaret edip Issık Göl’ün kıyısında kalacağımız yere geçtik.

Issık Gölü (Issyk Kul, Yssyk-Köl), bilim insanlarına göre, depremler ve buzul hareketleri sonucunda oluşmuştur. Karla kaplı dağlarla çevrili olmasına rağmen kışın bile gölün suları donmuyormuş o yüzden de adı Kırgız Türkçesinde “sıcak, ılık göl” anlamına geliyor. Ayrıca Kırgızlar arasında, şaman inancının bir parçası olarak kutsal kabul edilen bu göle “Tanrının Gözü” veya “Dünyanın Gözü” denir. Tanrı Dağları’nda yaşayan göçebe Kırgız halkı için bu göl; yaşayan, hisseden ve kutsal bir varlık olarak algılanır. 

Issık Göl bölgesi, zengin bir tarihi mirasa ev sahipliği yapmaktadır. Bölgede yapılan 1969 kazıları, ünlü “altın elbiseli adam” olarak bilinen Esik kurganını ortaya çıkarmıştır.

Bolivya’daki Titikaka Gölü’nden sonra dünyanın en büyük ikinci dağ gölüdür. Derin tarihleri, kültürleri ve görsellikleri ile bu muhteşem iki gölü de gördüğümüz için şanslıyız.

Kaldığımız YurtCamp Tosor Tonya’nın sahibi Türkiye’den geldiğimizi öğrenince iki kişi için 1200 olan ücretini 1000 Som’a indirdi. Biz araç üstü çadırımızda kalacağız ama yurtlar da var. Elma ağaçlarının arasında göle çok yakın tesisin banyo ve tuvaletleri de temiz. Adı gibi göl ılık, hafif tuzlu berrak suyu ile girilebiliyor. Kum plajları ile yerli ve yabancı turistler tarafından da bir sahil kasabası gibi rağbet görüyor. Yol yapım çalışmalarından dolayı göle ulaşımın bazı bölümleri kapanmış. O yüzden kamp yapacağımız yer iyi oldu. Direkt göl kenarında yemeğimizi yerken güneşi de batırdık. Akşam yine gökyüzünün hediyesi yıldız şovu ile günü tamamladık.

72. Gün Song-Kul Gölü

Sabah kahvaltı sonrası Issık Göl kenarında biraz yürüyüş yapıp bu huzurlu gölden bir başkasına Song-Kul Gölü’ne doğru yola çıktık. 275 km’lik yol yaklaşık 5,5 saat gösteriyor anlaşılan bizi yine toprak yollar bekliyor. Göl boyunca maalesef yeni bungalovlar yapılıyor, her yer inşaat alanı gibi üzülerek yol alıyoruz.  Sarry Bulak (Sarıbulak) üzerinden rakımı 3447 metre olan Kalmak Ashuu geçidinin, güneşin aleyhimize olmasına rağmen, sunduğu enfes manzaraları izleyerek 3000 metrelerdeki Song-Kul Gölü’nün cezbedici güzelliği ile buluşuyoruz.

Doğanın üstünü otlayan inekler, keçiler, atlar kaplamış. Bir tarafta dağlar kafanızı diğer tarafa çevirdiğinizde gölün maviliği öyle huzurlu duruyor ki. Yol Sarıbulak’tan ayrıldıktan hemen sonra toprak ve mıcıra dönüyor. Gölün batısında yer yer sivri taş geçişleri var. Ama içine girdiğiniz huzurlu ortam bütün olumsuzlukları rüzgar gibi kafanızdan uçuruyor. 

Buraya gelirken yol üzerinde gördüğümüz Kümbez, 1847 yılında Kazakların Kenensary ve Noruzbay’a karşı yapılan savaşta gururla savaşan halk kahramanı, Olzhobolot wulu Andash’a adanmış ve kahraman bu noktada gömülüdür. 

Song-Kul bizim için görselliği ile ön plana çıksa da Kırgızlar için göçebe yaşamın kalbi sayılır. Yaz aylarında sürülerini yaylalara getiren yerel halk ile kaynaşıp göçebe yaşamı gözlemlemek için de idealdir. Ayrıca göçebeler için Song-Kul kutsal sayılır. Gölün çevresinde bulunan balballar ve kurbanlar; bölgenin Türk göçebe kültürü için ne kadar önemli olduğunu gösterir. 

Göçebe ailelerin yurtları ile birlikte gölün bazı bölgelerinde ara ara yurt tesisleri de kurulmuş. Göl boyunca atla gezinti yapılabileceği gibi bisikletleri ile gezenler de vardı. Gündüz ne kadar sıcaksa gece de bir anda ısı düşüyor. Yorganımız yıldızlar, melodimiz hayvan sesleri oturabildiğimiz kadar dışarıda oturduk. Yarın için enerjimiz yeniden full. 

73. Gün Göller Arası keyifli bir yolculuk (Song Kul – Issık Kul Arası)

Sabaha karşı Song-Kul gölünde kamp yaptığımız yerde arabanın sallanması ile aniden uyandık. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, çadırın örtüsünü aralamamızla ne görelim; bir grup meraklı inek, aracın başında ittiriyor. Sesimizi duyunca yaramaz çocuklar gibi dağıldılar. Yeniden uyumaya çalışsak da sanki bütün hayvanlar anlaşmış gibi bizi uyandırmaya çalışıyor. Bir taraftan kişneyen atlar, bir taraftan möö lüyen inekler, bir taraftan anıran eşekler ve kuş sesleri derken 6:30’da uyandık. Sayelerinde vakitlice hazırlanıp Tash  Rabat’a doğru yola çıksak da gidip gitmemek konusunda kararsızız.

Diğer gezeceğimiz yerler ağırlıklı olarak ülkenin kuzeybatısında kalıyor. Dağların arasında, 15. yüzyıldan kalma, 31 kubbeli odaya sahip taş kervansarayı görmek için; ekstra tek yön 265 km yapmamız lazım. Bunun bir de dönüşü olacak. Yol şartlarını da hesaba katınca, görmeye değer mi değmez mi, görmesek büyük kayıp olur mu olmaz mı diye kafamızda sorular uçuşuyor. Düşünürken bu sırada da rakımı 3346 metrede olan Moldo-Ashuu Geçidini geçiyoruz. Göz kamaştırıcı manzarası karşısında sık sık durup fotoğraflıyoruz.

Yol ayrımına geldiğimizde Tash Rabat da gezinin eksiklerinden olsun diyerek Naryn üzerinden Kara-Unkur Vadisine doğru ilerledik. Narin şehrinde son sürat yol yapım çalışması var ve her yer toz toprak içinde ayrıca şehre giriş yollarının bazıları da kapalı. Kara-Unkur vadisi ise asfalt, virajlı yolu ile çok daha keyifli geldi. Kazakistan’dan beri bu tarafların mezarlıkları da bize farklı geldi. Bugün bunlardan birine denk gelince fotoğrafladık. Belki aranızda bilen vardır bizi de bilgilendirirse seviniriz. 

Issık Gölü ise bütün cazibesi ile karşıladı bizi. Gün batımı eşliğinde akşam yemeğimizi yiyip önümüzdeki günlerin planını yaptık…

74. Gün Cholpon Ata ve Burana Kalesi 

Birkaç gündür her sabahımız ayrı eğlenceli başlıyor. Dışarıdan gelen sesler ile uyandığımızda, gölün etrafındaki hareketliliği görünce ne olduğunu anlamamız kısa sürdü. Bu kadar erken saatte film çekimine de gelinmez ki . Gezide bir de Kırgız filmine konuk olduk. Sayelerinde vakitlice hazırlanıp filmin adını bile öğrenemeden Issık Gölü’nün kuzeyine Cholpon Ata’ya doğru yola çıktık.

Balykchy (Balıkçı) kasabasına yaklaştığımızda  Hollanda menşeli süpermarket zinciri “Spar”’ı görünce hiç düşünmeden alışveriş için durduk. İçerisi ana-baba günü ülkedeki bütün turistler sanki burada. Ne yalan söyleyelim uzun aradan sonra özellikle yemek, pastane bölümleri ile gördüğümüz en iyi  market. Kasabaya gelirsek; Balykchy’nın pek bir özelliği yok. Girişinde Manas Destanının en büyük iki üstadından biri olan “Sayakbay Karalayev”’in heykeli karşılıyor. Aynı zamanda sesi ilk defa kayıt altına alınan ve günümüze yakın zamana kadar (1971) yaşamış olan bir Manasçı’dır.

Yol boyunca da kurutulmuş göl balıkları satılıyor. Cholpon Ata, daha büyük ve çevre bölgelere yapılan turlarla daha turistik bir kasaba. Ayrıca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’a ithaf edilen “Rukh Ordo” adlı açık hava müzesi, bölgeyi daha çok turistin ziyaret etmesinde etkili oluyor. Burası sadece bir müze veya park değil, farklı ulusların, dinlerini ve kültürlerini birleştiren bir kültür merkezidir. Merkezin devasa arazisini çevreleyen beş tane bembeyaz tapınak var, her birinin kubbesinde sadece beş ana dinin (İslam, Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm ve Musevilik) sembolleri bulunuyor. Böyle bir plan, Tanrı karşısında bütün inananların eşitliğini vurguluyormuş.  Bu tapınakların her birinde, ilgili dine ait ana eserler ve azizlerin resimleri bulunuyormuş. Hava çok sıcak ve biraz da turistik gelince biz burayı gezmedik.

Onun yerine bölgeden çıkarılan petrogliflerin sergilendiği açık hava müzesine gittik. “Petroglifler“in bulunduğu alan, koruma altına alınmış bir rezerv alanıdır. Çok geniş olsa da görülecek, gün yüzüne çıkmış eser bölümü kısıtlı. Kayalara ve taşlara oyulmuş olan çizimler; farklı hayvan türleri ile birlikte Kırgızistan’ın eski halkının yaşamından sahneleri ve yaşam derslerini tasvir etmektedir. (Giriş ücreti kişi başı 80 Som, gezmesi hele de sıcakta 15 dakika ancak sürüyor.) 

Ve sırada Bişkek’e arabayla yaklaşık 2 saat mesafede bulunan Burana Kulesi var. Karahanlı hanedanlığının ilk başkenti Balasagun şehri (günümüzde Burana antik yerleşimi) İpek yollarının bir parçası olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir. Eskiden camilerin etrafına inşa edilen minareler hem müminleri namaza çağırmak için kullanılıyor hem de gözetleme kulesi olarak hizmet görüyorlardı. Burana Kulesi de Çin’den gelen kervanların geçtiği şehrin; hem dini hem güvenlik hem de kültürel açıdan önemli bir parçasıydı. Bugün yaklaşık 25 metre yükseklikte olan kule, bir depremle kısmen yıkılmadan önce 40 metre yüksekliğinde olduğuna inanılan orijinal yapının, yeniden inşa edilmiş halidir. Dar ve sarmal merdivenler ile kulenin tepesine kadar tırmanılabiliyor. Tepeden geniş ova manzarası çok etkileyici olmasa da bu antik anıta tırmanma deneyimi ve gözünüzde o dönemi canlandırmaya çalışmak keyifli olacaktır. 

Kulenin çevresinde, bölgede ortaya çıkarılan arkeolojik eserlerin sergilendiği küçük ama bilgilendirici bir müze yer alıyor.  Bu eserler arasında sikkeler, çanak çömlek ve bölgenin kültürel mirasını yansıtan eşyalar bulunuyor. Ayrıca göçebe çadırları, halı dokuma tezgâhları ve açık havada sergilenen eski Türk geleneklerine ait taş heykeller de var. (Giriş ücreti kişi başı 170 Som)  Tarihi alan saat 17:00’de kapandığı için ziyaretimizi tamamlayıp biraz daha yola devam ettik. Bishkek’e 60-70 km kala nehir kıyısı bir vadide gecelemeye karar verdik.

75. Gün Ata-Beyit ve Başkent Bişkek

Sabah kahvaltı sonrası Bişkek’e devam ettik. Şehrin 25 km kadar güneyinde kalan Ata-Beyit (Kırgızcada “Atalarımızın Mezarı”anlamına gelir) Anıt Kompleksi’ni ziyaret ederek bugünün gezisine başladık. İçinde iki müze var ve giriş ücreti kişi başı 200 Som. İlk müzede küçük bir tanıtım videosu izletiliyor. Bu müze 1916 (Ürkün isyanı) ve 1937-1938 olaylarında verilen kayıplar hakkında, ikinci müze 2010 devrimi ile ilgilidir.

1916’da Türki halkların Çar’a karşı “Urkun” adı verilen bir devrimde ayaklanması sırasında, ülkenin kuzeyindeki onbinlerce direnişçi öldürülmüş ve 120 bini Çin’e kaçmıştır. 1938’de Stalin dönemi tasfiyeleri sırasında tek bir gecede 137 yerel aydının öldürüldüğü toplu mezar, maalesef buradan çıkarılmıştır. Yıllarca nerede oldukları bilinmeyen aydınlar, gece yaşananlara tanık olan bir muhafızın ölüm döşeğinde yaptığı itirafla sırrın kızına geçtiği ve kızının da bu sırrı 1991 yılında ülkenin bağımsızlığını kazanmasına dek sakladığı söyleniyor. Bu kişilerin arasında Kırgız edebiyatında önemli rolü olan yazar Cengiz Aytmatov’un babası da var. 2008 yılında vefat ettiğinde Cengiz Aytmatov da buraya defnedilmiştir.

2010 Kırgızistan olayı, ülkenin güneyindeki Özbek azınlığın yaşadığı bölgelerde başlayan ve genişleyen, rejim karşıtı protestolarla tetiklenen etnik şiddet olaylarıdır. Bu olaylar, dönemin Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiyev’in halk tarafından devrilmesiyle sonuçlanmış, binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve yüz binlerce kişinin yerinden edilmesine yol açmıştır. Gezmesi hüzünlü bir kompleks olsa da kesinlikle ziyaret edilmeli. 

Başkent Bişkek şehrinde de Atatürk Parkı olduğunu öğrenince ilk oraya gittik. Açıkçası bu kadar düzenli hoş bir park beklemiyorduk. Ülke genelinde doğası kadar şehirleri de yeşil ve şehir merkezi geniş caddeleri ile ferah. Atatürk büstünün önünde tam fotoğraf çektirirken bankta oturan bir gencin Türk müsünüz sorusu ile sohbete başladık. Bozkurt da sırt çantalı geziyor, fikir alışverişin olduğu keyifli bir sohbet sonrası şehir merkezine geçtik. Cadde ile binaların arasındaki yaya yolları ağaçlandırılmış ve gölgesinde sıcağa rağmen rahatsız olmadan yürünebiliyor.

Taki Ala-Too Meydanına gelene kadar. Birkaç dakika içinde gölgelik bir yer aranıyorsunuz. Şehrin sembolü sayılan ana meydanı çok temiz. Sovyet döneminden beri kullanılan Parlamento Binası da bu meydanda bulunuyor. Ayrıca Kırgız Manas Destanı’nın kahramanına adanmış Manas anıtını barındırır. Şehrin müzeleri de sanki bu bölgede toplanmış. Oak Park da barındırdığı anıt ve heykelleri ile sanki açık hava müzesi gibi, meşe ağaçlarının gölgesinde dinlenmek iyi gelecektir.

Meydanın karşı tarafında da “İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez” diyen Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’ın (Chingiz Torekulovich Aitmatov) heykeli var. Türk sinemasının ölümsüz filmlerinden biri olan “Selvi Boylum Al Yazmalım”’ın yazarı Cengiz Aytmatov’u saygıyla anıyoruz.

Şehirde yürürken çok hoş duvar resimleri ile süslenmiş eski Sovyet binaları dikkat çekiyor. 

Dünyanın en uzun destanlarından biri olarak kabul edilen “Manas Destanı”,  Kırgız halkının tarihini, kültürünü, inançlarını ve dünya görüşlerini, 1000 yılı aşkın bir süredir ağızdan ağıza aktarılan bir eserdir. Destan üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar; Manas, oğlu Semetey ve torunu Seytek ile ilgili bölümlerdir.  Manas destanını ustasından öğrenen, üreten, onun sanat seviyesine ulaşmasını ve nesilden nesile geçmesini sağlayan sanatçılara da Manasçı deniyor. Toktogul Satılganov Filarmoni Salonunun önündeki parkta büyük bir Manas heykeli ve etrafında da manasçıların büstleri ile bu sanatçıları onurlandırmışlar.

Osh (Oş) şehri yerine buradaki pazarın adının Oş olması ilginç. Pazarda yiyecekten, kıyafete her şey satılıyormuş ama çok güvenli olmadığı konusunda da uyarıldık. Turiste ekstra pahalı söyleyip almazsanız 5’de 1 fiyatına kadar düşüyorlarmış. Ortamı bizim hoşumuza gitmeyince dolaşmadık. Şimdiye kadar bu tarz pazarların düzgününe denk gelmedik.  Saat 5 civarı şehirden ayrılıp yola devam ettik. Hava kararmadan IOverlander’dan bulduğumuz yine nehir kenarında bir yerde kamp yapıyoruz. Nasıl gideceğimizi karıştırınca atlı bir çocuk yer arandığımızı fark edip bize tarif etti. Bizim gibi IOverlander’dan bulup gelmiş bisikletçi Fransız bir çift daha kalıyor. Bu coğrafyada bisiklet ile gezenleri ayrıca tebrik ediyoruz, bravo.

76.Gün Bişkek – Toktogul Gölü Arası

Kamp yaptığımız yerden önce Talas’a doğru gittik. Şehre 5-6 km kala Manas’ın mozelesi var.

Kırgız kahramanı ve Manas Destanı’nın ana karakteri olan Manas, burada yaşamıştır. Manas Ordo diye adlandırılan kompleks; iki katlı bir müzeyi, gözetleme kulesi ve Manas Mozolesini içeriyor. Uğradığımızda maalesef 1 Ağustos 2025’te restorasyona girdiğini ve 1 yıl kapalı olacağını öğrendik. Manas destanında, Manas’ın eşi Kanıkey’in, Kral Manas’ı kişisel eşyaları, hazinesi ve tam teçhizatlı askerleriyle birlikte gömdüğü ve düşmanlarının naaşına ulaşmasını engellemek için mezar yerini gizlediği anlatılır. Yani buradaki Manas Mozolesi Kral Manas’ın gerçek mezar yeri değilmiş, bu bilgi karşısında göremedik diye üzülmeyelim değil mi. 

En azından buraya gelmek için geçtiğimiz Тoo Ashuu geçidi, Susamry Vadisi ve  rakımı 3326 metre olan Otmok geçidinin sunduğu enfes manzaralar geldiğimize değdi dedirtti. Dağlarla çevrili, virajlı yollar arasında yükselip inmek çok keyifliydi. 

Talas tarafından Toktogul’a kadar olan yol da vadi içinden süzülüyor. Ala-Bel geçidi sonrası Chychkan Nehri’nin manzarası eşliğinde yol devam ediyor. Toktogul küçük bir şehir. Adı da Türk dünyasının en önemli Manas temsilcilerinden olan “Toktogul Satılganov”’ı onore etmek için Toktogul olarak verilmiştir. 

Toktogul baraj gölü ise, yaz aylarında ılık suyu ile yüzmek isteyenler için idealmiş. Ayrıca göldeki balık çeşitliliği de (turna, levrek ve sazan gibi) fazlaymış. Bizim için de hafif esintili havası ve manzarası ile ideal kamp yeri oldu.  Kalan birkaç karavancı hariç kimse yok. Ne kadar huzurlu derken gece müzik sesi ile uyandık. Meğerse yanımıza iki lokal aile gelmiş müzik sonuna kadar açık, göle girip eğleniyorlar. Gece gece rüyalarına mı girmiş gölde yüzmek bilmiyoruz, baktık uyunacak gibi değil, muhatap olmadan yerimizi değiştirdik…

77. Gün Sarı Chelek  

Geceki gürültülü ailelerden sonra sabahın sessizliği ve gölün huzurlu manzarasına uyunmak iyi geldi. Ayrılmak istemesek de nasıl olsa yine göl ortamında, doğada olacağız diyerek kahvaltı sonrası Sary-Chelek Gölüne devam ettik. Tash-Kömür kasabasına kadar yol, vadi ve manzaraları ile çok güzel. Satykey Baatyr baraj gölündeki yansımalar hoşumuza gidince durup fotoğrafladık. Bölgede hidroelektrik santralleri de gördük ve burada üretilen elektrik tüm ülkeye yetiyormuş. Tash-Kömür kasabasının adı, yakınında büyük taş kömür havzası olduğu için oradan geliyormuş. Kasabanın okuluna yakın lokal bakkallardan birinden alışveriş yaptık. Bu sırada okuldan çıkmış çocuklar etrafımızı sardı. Hem bakkalın sahibi kadınla hem de çocuklarla az da olsa Türkçe anlaşabilmek güzeldi. 

Kırgızistan’da otostop çok yaygın, burayı bilmiyoruz ama genelde yolcular bindikleri araca benzin desteği yapıyorlarmış. Otostop bir nevi buranın dolmuşu gibi. Bize de 7-8 yaşlarında bir erkek çocuk otostop çekince yerimiz olmadığı halde durduk. Zaten ufak tefek bir şey mesafe de kısa olunca Ayfer’in yanına oturdu. Çocukluktan itibaren insanların bu kadar güven ortamında yetişmesine hayran kalmamak elde değil. Nasıl da kuşku duymadan tanımadığı hatta dilini mi bile tam anlamadığı birilerinin aracına binebiliyor. Umarız her zaman iyilerle karşılaşır ve güven ortamları hiç bozulmaz. İnerken yanımızda çocuklara dağıtmak için getirdiğimiz şeker ve hediyelerden verdik. Masum masum gülümseyerek yanımızdan ayrıldı.  Yol üzerinde perşembe günleri kurulan Kara-Zhygach pazarına denk gelince kalabalığı yararak geçmemiz gerekti.

Enfes manzaralar eşliğinde Sary-Chelek’in girişine vardık. Yol kalitesi genel olarak iyi, arada 5 km kadar toprak. Gece burada kamp yapacağımız için girişte söylemek gerekiyor. İki kişi, araç ve araç üstü çadır; 900 Som, yer çadırı olursa farklıymış. Göl bölgesinde internetin çekmediğini okumuştuk ama Megacom hattı çekiyor. Giriş kapısından göle kadar olan bölüm, 13 km sarmal yol, toprak ama buralarda da düzeltme çalışmaları var.

Deniz seviyesinden 1.878 metre yükseklikteki Asya’nın en derin göllerinden olan Sary-Chelek UNESCO Biyosfer Rezervi’dir. İsmi “Sarı Kase” anlamına gelir ve efsaneye göre adı, sonbaharın altın rengi ve yerel arıcıların balıyla bağlantılıdır. Aslında rezerv alanı irili ufaklı 7 gölü barındırıyor. (Diğer göller; Kyla, Lyri, Choychok, AYM, Tuyuk ve Bakaly) 

Maalesef Kırgızistan’ın diğer yerlerinde olduğu gibi doğru düzgün bir bilgilendirme ve işaretlendirme burada da yok. Gelirken Kyla gölü yol üzerinde olduğu için görülebiliyor. Diğer göllere de yürüyerek veya at ile gitmek mümkün. Sary-Chelek gölünün orada kamp için yapılmış tesis tarzı bir şey var ama içinde hiçbir şey yok. Dışarıdaki tuvaletleri de iç açıcı değildi. Yanınızda yeterli miktarda su ve yiyecek getirmeyi unutmayın. Elektriğin olmadığı yerde etrafın pisliğini göz ardı ederseniz ortamı çok huzurlu. Hele de herkes gittikten ve doğa ile baş başa kaldıktan sonra. 

Zümrüt ve turkuaz tonlarındaki kristal berraklığındaki suyu, sık ceviz ve iğne yapraklı ağaçlarla çevrilmiş göl göz kamaştırıcı duruyor. Ters ışıktan dolayı bazı konumlardan çektiğimiz fotoğraflar güzelliğini yansıtamasa da etrafındaki yürüyüş yolları ile etkileyici bir rezerv alanı. Karaca, dağ keçisi, kartal, boz ayı, kar leoparı gibi birçok hayvan türüne ve ender bitkilere ev sahipliği yapan el değmemiş bir doğanın içindesiniz.

Patika yürüyüş yolunu yapıp kartpostal güzelliğindeki göle karşı akşam yemeğimizi yiyoruz. Bir taraftan da önümüzdeki günlerin planları için baş ucu kitabımız Erkin’in “Orta Asya Rotaları”‘na da yeniden göz atıyoruz. Bizimle birlikte İtalyan bir çift daha kamp yapıyor. Elektriksiz ortamda dolunay etrafı ışıl ışıl yapıyor. At ve inekler ise özgürlüğün tadını çıkarıyor. Onlarla birlikte tabii ki biz de bu huzurlu ortama ortak oluyoruz. Günün yorgunluğunun üstüne temiz havada çabucak derin uykuya dalıp bugünü de sonlandırıyoruz.  Rezervin girişi; 9:00 ile 16:00 saatleri arası. Rezervden çıkış; kalınmayacaksa saat 22:00’da.

78. Gün Sarı Chelek-Jalal Abad Arası 

Sary Chelek gölünü ve etrafını bir de sabah gözü ile görerek kahvaltı sonrası kamp yerinden ayrıldık. Kartpostal güzelliğindeki manzaraları tekrar izliyor olsak da sıkılmadan yol yapılıyor. Yolda gördüğümüz çocuklar yine merakla etrafımızı sarınca şeker ve küçük hediyeler verdik. Bu coğrafyada bir çorabın, şekerin bile çocukları nasıl mutlu ettiğini görmek unuttuğumuz değerlerimizi yeniden gün yüzüne çıkardı. Alır almaz çorapları giyinip kocaman gülücükleri ile teşekkürlerini sunmaları içimizi ısıttı.

Bu güzel insani duygular içerisinde Tash-Kömür üzerinden yabani ceviz ağaçları ile ünlü Arslanbob kasabasına vardık. Kırgızistan’ın Avrupa’ya ilk bilinen ihracatı Arslanbob ceviziymiş. Kasabanın içerisinden, arkada duvar gibi yükselen Tanrı Dağları muazzam bir manzara sunuyor. Özbekistan ile o kadar yakınlar ki bu bölge Özbek ağırlıklıymış. Burası gezinin en ilginç bölgelerinden biriydi. Kasaba muhafazakar bir müslüman popülasyona sahip, insanlar biraz sert bakışlı, daha çekinik ve gülmüyor.

Duvarla kapalı evlerin büyük olasılıkla avluları veya bahçeleri olduğunu tahmin ediyoruz. Kadınların istisnasız hepsi kapalı ve var oluş nedenleri sanki sadece çocuk doğurmak. Ön yargılı olduğumuzu düşünmüş olabilirsiniz ama gördüğümüz manzaralar sanki doğrular gibi. Gencecik oldukları belli olan kadınların en az 4-5 çocuğu var. İş kollarının hiçbirinde kadına denk gelmedik ki buraya gelene kadar küçük bakkallar dahil birçok iş yerinde kadınlar çalışıyordu. Kadınları, çocukları gayet güler yüzlü konuşkan olan Kırgızlar’ın yerini bambaşka bir millet aldı. Sanki uzaylıymışız gibi göz hapsine alındık. Turistik bir yer olup da nasıl alışamamışlar anlam veremedik.

Doğası ne kadar içimizi ısıtsa da insanlarının soğukluğu ile bize cazip gelmedi. Üstüne kalabileceğimiz rahat bir yer bulamayınca Jalal-Abad’a doğru devam ettik. Aslında geçtiğimiz Abdraimov kasabası biraz daha düzgün duruyordu ama konaklama yeri araştırarak iyice vakit kaybetmek istemedik. Hava birden bire toz bulutu ile kaplandı nasıl ağır bir koku nefes alınacak gibi değil. Doğanın bu kadar cömert olduğu yerde havası nasıl bu kadar kirletilebilir diye düşündük, ah insan eli. 

79. Gün Uzgen, Oş (Osh)

Sabah önce İpek Yolu üzerinde Kırgızistan’ın en eski şehri olan Uzgen’e uğradık. Oş’a 50 km uzaklıkta, Fergana Vadisi’nin sonunda konumlanan, Batı Karahan devletinin ilk başkenti Uzgen (Özkent), Türk tarihinde de önemli bir yere sahiptir. Şehirde ziyaret edilmesi gereken öncelikli yer; Uzgen Arkeolojik Mimari Müze Kompleksi’dir. Kompleks, Karahanlı dönemine (XI, XII. yüzyıl) ait bir kule, üç kubbe (restorasyonları devam ediyor) ve bir caminin arkeolojik kalıntılarından oluşmaktadır.

Uzgen şehri ve vahasında bulunan eserler de sergi salonunda toplanmıştır. “Uzgen” kulesi ve üç kubbe yüzlerce farklı mimari dekor ve süslemeyle bezeli olduğundan, bilim insanları; bu anıtlara açık hava müzesi ve Karahanlı döneminin mimari başarılarının ansiklopedisi adını veriyor.Arkeolojik ve mimari anıtların korunmasına özel bir yaklaşım nedeniyle, kompleksin avlusuna ağaç, çiçek ve sulama sistemi dikmek yasakmış bu bilgi de bize farklı geldi. (Bilgiler, kompleksteki panolardan çeviridir.) 

Uzgen’de yaptığımız kısa şehir gezisinden sonra Oş’a geçtik. Kalacağımız otele geçmeden direkt Süleyman Dağı’ndan gezimize başladık. Burası Kırgızistan’ın Unesco tarafından Dünya Mirası Listesine alınmış ilk yeridir. Süleyman-Too, Orta Asya’da küresel öneme sahip tek dağ olarak, farklı dönemlere ait doğal ve kültürel bileşenleri bir araya getiren, karmaşık dünya görüşü kavramlarını birleştiren ve farklı toplulukların manevi yönelimlerini ortaya koyan tarihi ve kültürel bir anıt olarak bilinmektedir. Ayrıca Müslümanlar tarafından da kutsal kabul edilen bir dağdır.

Hazreti Süleyman’ın, Oş şehrini ziyaret ettiğinde buradaki yüksek bir tepeye çıkarak dua ettiği rivayet edildiğinden buraya Süleyman Dağı adı verilmiştir. Dağın tepesinde küçük bir cami (Babar Cami), bir kaya mağarasında tarihi ve dini bir müze ve Oş şehrinin ile çevresindeki ovaların panoramik manzarasına sahip bir gözlem terası var. Müzede en ilginç gelen yerlerden biri; CHILTEN denilen bölüm oldu. Ruhsal hastalıklardan muzdarip insanlar hücre gibi daracık odalara konuluyormuş. Depresyondan kurtulmak için insanların 40 gün boyunca hiçbir şey yemeden sadece su içmesine izin veriliyormuş. Herhalde burayı görünce doğal yoldan depresyon falan kalmıyordur.

Yerel halk, bu dağa tırmanmanın sağlık ve bereket getirdiğine inanırlar, özellikle kadın hacılar doğurganlık ve sağlık umuduyla kayaya tırmanma geleneğine sahiptir. Yazın sıcakta bol merdiven çıkacağınızı düşünerek yanınıza su almayı unutmayın. 

Daha sonra kalacağımız yere geçtik. Biraz dinlenip şehir gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Oş drama tiyatrosu ve çevresindeki park çok huzurlu. Oş şehir meydanında Orta Asya’nın en büyüklerinden sayılan Lenin heykeli var. Yeterince fotoğrafı olduğunu düşündüğümüzden burada artık çekmedik. Arkasındaki Toktogul Parkı, şehrin sosyalleşme noktası ve yemyeşil çok huzurlu. Alisher Navai Park ise özellikle akşamları ışık ışıl olan bir eğlence parkı.

Yürüyüş yaparken Kırgızistan’ın değerli sanatçılarının heykellerine de denk geliyorsunuz. Eski şehir bölgesi avlulu tek veya iki katlı evler olsa da yeni yerleşim yerlerinde yüksek binalar yapılmış ve inşaat devam ediyor. Bu bölgede bir Gürcü restoranında akşam yemeğimizi yedik. Açıkçası hem şıklığı hem de lezzeti ile bizi şaşırttı. (1 porsiyon büyükçe bonfile, 1 adet Khachapuri-Gürcü pidesi, 1 porsiyon ızgara sebze ve 1 demlik çay yaklaşık 1100 TL gibi hesap ödedik.)

şehri Kırgızistan’daki son durağımız oldu. Özbekistan’a geçmeden önce bir de şehrin pazarını görelim dedik. Jayma bazaar  maalesef 2024 yılı yazında yaşanan sel felaketinde büyük hasar almış ve dükkanlar sular altında kalmış. Karşı tarafında yeniden kurulmaya çalışsa da eski havası yok ve özel bir şey de göremedik. Fazla oyalanmadan “Dostuk” sınır kapısına doğru devam ettik.

Devamı Özbekistan notlarından okuyabilirsiniz…

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir