Batı Kanada’nın Sevilesi Şehri
“Kutuplara Yolculuk” gezimizin 38. gününde 99 nolu yoldan yine tarifsiz manzaralar eşliğinde Vancouver‘a doğru yola devam diyoruz. Şehre kuzeyinden giriyoruz ve ilk meşhur Capilano Suspension Bridge Park‘a doğru yöneliyoruz. Saat 3 gibi ve hava iyice ısınmış vaziyette. Park hakkında bilgi almak için bilet satış noktasına geldiğimizde 2 saatin parkı dolaşmamıza yeteceğini öğreniyoruz. Çıkışımızın mesai çıkış saatine denk geleceğini düşünerek daha sonra gelmeye karar veriyoruz. Şimdiden trafik yoğun. İlk defa airbnb’den bir yer ayarladık ve kalacağımız eve vakitlice gitmek istiyoruz. Haftalardır uzak kaldığımız şehir trafiğine ve koşturmacasına hoş geldik 🙂 Evet evdeyiz ve ev sahibi çok tatlı Koreli bir aile. Odamız beklediğimizden çok daha geniş, konforlu. Vancouver’ın şehir merkezinde maalesef oteller çok pahalı, airbnb süper oldu. Şehir merkezinin güneydoğusunda kalıyoruz ve tren var. En yakın tren istasyonunun 15 dk. kadar yürüme mesafesinde olduğunu öğreniyoruz. Yarın şehri keşfetmeye hazırız 🙂
Bugünkü planımızda Vancouver şehir merkezini gezmek var. Kaldığımız yerden en kolay ulaşım SkyTrain‘i kullanmak ve Edmund tren istasyonu yürüyerek 15 dk. uzaklıkta. Tren istasyonuna vardığımızda bilet seçeneğinin fazla olduğunu görüyoruz. Görevlilerden yardım alıp günlük kart alıyoruz. Bütün gün boyunca tren-otobüs ve Seabus hatlarında geçerli olan bilet kişi başı 9.75 Kanada doları ve sınırsız kullanabiliyorsunuz. Zone 1,2,3 diye mesafelere göre bölgeler ayrılmış. En kısa mesafe 2.75 dolar. Hafta sonları ve akşam saat 6.30 dan sonra hepsi tek bölge Zone1 kabul ediliyor. Tek yön bileti 1,5 saat içinde yapacağınız aktarmalarda ekstra ücret ödemeden kullanılıyor.
Stanley Park
Genellikle yürüyerek şehirleri gezmeyi sevdiğimizden Granville istasyonunda inip Stanley Park‘a doğru yürüyoruz. İlk dikkatimizi Asyalı nüfusun yoğunluğu, düzenliliği ve toplu ulaşımın kolaylığı çekiyor. Kaldığımız bölge zaten Asyalıların ağırlıklı yaşadığı kısımda. Stanley Park’ta bisiklet ve yürüyüş yolları yanyana içinde birkaç ufak göl var. Denize nazir 21 km uzunluğundaki Seawall parkuru boyunca yürümesi, özellikle bisikletle dolaşması müthiş keyifli bir park. 1896 yılında kurulmuş, 400 hektar alanı kapsayan parkta yerliler tarafından yapılmış totemlerin sergilendiği bir alan da var. Birkaç saatimizi geçirdikten sonra plajlarına doğru yürüyoruz. Sıcak hava ve kalabalığı unutmuşuz 🙂 Biraz fazla gelse de şehrin genç dinamik nüfusu ve görselliği bizi cezbediyor. Üniversite yıllarını burada geçirmek keyiflidir diye aklımızdan geçiriyoruz.
English Bay ve Sunset plajı peşpeşe geliyor ve Sunset plajına evcil hayvanınız varsa dolaşması serbest. Plajı, sokakları harika. Farklı stillerde Gülen Adam heykelleri ne de güzel olmuş, yüzünüzdeki gülücükler hiç eksik olmasın 🙂 hayatın hep renkli kısmını yaşasak ne güzel olur 🙂
Granville Island
Granville adasına tekneler kalkıyor, çok kısa da olsa biniyoruz. Biraz sessizlik iyi geliyor 🙂 Adanın köprü ile de bağlantısı var, yürüyerek veya bisiklet ile de geçmek keyifli olacaktır. Granville adasında her türlü yiyeceği bulacağınız büyük, kapalı bir alanda kurulmuş Public Market içinde fastfood restoranlar ve pazar var. Yemeğinizi yerken müzisyenlerin canlı petformanslarını dinlemek ayrıca keyifli. Yemeğimizi yiyip müziği dinlerken bir anda kulağımıza Türkçe sözler geliyor acaba mı derken Türk bir müzisyenin (Serkan Soğukpınar) performansına denk geliyoruz. Bizim için hoş bir sürpriz oluyor.
Tekrar Sunset plajina tekne ile geçip Yaletown‘a otobüs ile geçiyoruz. Bu bölge daha çok yeme-içme üzerine ve çok hoş restoranlara ev sahipiliği yapıyor.
Biraz dolaştıktan sonra Gastown bölgesine geçiyoruz.Turistik aktivitelerin içinde yer alan meşhur Steamclock (buhar saati) da bu bölgede. Cadde boyunca uzanan kafeleri, restoranları, sanat galerileri ile oldukça canlı ve bu bölgede dolaşmak hoşumuza gidiyor. Birkaç sokak arkasında ise evsizlerin yaşam alanları var. Biraz gezip yarın tekrar gelmek üzere ayrılıyoruz…
Capilano Suspension Bridge (Capilano Asma Köprü)
Capilano nehrinin 70 metre üzerinde kurulu, 137 metrelik asma köprünün yer aldığı park tavsiye edilen aktivitelerin başında geldiğinden biz de bugünümüzü bu parka ayırıyoruz. Tren-deniz otobüsü ve otobüs üçlüsü eşliğinde kaldığımız yerden 1 saatte ulaşıyoruz. Parkın girişi 40 Kanada doları ve gezmek için yaklaşık 2 saatlik bir sürenin yeterli olacağı söylenmişti. Capilano vadisinin buzullar ile oluşumundan sonra Capilano nehri ile vadi şu anki halini almış ve değişim hala devam etmekteymiş. Yağmur ormanları içinde kalan kanyon birçok canlıya da ev sahipliği yapıyor. Asma köprüyü geçmek epey eğlenceli çünkü sürekli sallanıyor hatta tüm uyarılara rağmen bilerek sallayanlar bile oluyor. Korkanlar da var ancak korkacak bir durum yok çünkü köprünün çelik halatları iki tane Boeing 747 uçağını taşıyabilecek kadar güçlü yapılmış. Köprüden kanyonun her iki tarafına ve Capilano nehrine doğru fotoğraflar çekiyoruz.
Daha sonra kanyonun oluşumu ile ilgili detaylı bilgilerin olduğu bir bölüm var. Yine kıskanıyoruz adamları, o kadar güzel sunumlar yapmışlar ki ufak bir çocuktan bir yetişkine kadar herkesin anlayabileceği şekilde.
Daha sonra ağaçların üzerine kurulu köprülerden oluşan bir bölüme geçiyoruz. Bazı yerlerde yaklaşık 20-30 metreye kadar yükseğe yapılmış olan köprüler ağaçlara bağlanmış. Yerden yüksekte ağaçların arasında dolaşarak yağmur ormanını gözlemleyebiliyorunuz.
Daha sonra büyük bir granit kayanın etrafını çevreleyerek yürüyüş yolu yapılmış olan Cliffwalk’a geçiyoruz. Burada özellikle suyun kayaları nasıl parçalayabildiğini net bir şekilde görüyorsunuz. Yerden yaklaşık 70 metre yükseklikte ince bir köprünün üzerinde yürüyor gibi düşünebilirsiniz.
En son görevliler tarafından sergilenen baykuş, şahin ve doğan kuşlarının olduğu bölümde zaman geçiriyoruz. Her sorulan soruya sabırla ve içtenlikle cevap veriyorlar. Özellikle şahinin olduğu bölümde fazlaca kalıyoruz. Öyle içtenlikle elindeki şahinin yaptıklarını anlatıyor ve çektiği videolarını izletiyor ki hayran kalıyoruz. 2,5 saat sonra biz de gezimizi tamamlıyoruz. Eğer buralara kadar geldiyseniz birkaç saatinizi bu gezi için ayırmanızı tavsiye ederiz. Şehrin gürültülü geldiği anda birkaç saat uzaklaşmak iyi gelecektir. Hafta içi gelmekte fayda var. Biz cumartesi gittik ve kalabalık fena değildi.
Akşam, Facebook sayfamız sayesinde tanıştığımız İsmail ile Gastown bölgesinde kahve içmeye buluşuyoruz. İsmail de bizim yaptığımız rotanın Panama’ya kadar olan kısmını yapıp yeni dönmüş sayılır. Yaşadıklarını ve güncel bilgileri bize aktarıyor. 7 ay süren gezisinin detaylarını ve İsmail’in tecrübelerini dinlemek çok iyi oldu. Faydalı bilgiler için İsmail’e buradan da teşekkür ederiz. Birkaç yıl içinde yine motoru ile yapmak istediği başka gezi planları var.
Vancouver’de Elektrik-Elektronik Mühendisliği okuyan Ege Özay için de ayrı bir paragraf açalım. Ege yaz tatilinden dolayı Türkiye’de olduğundan burada görüşemedik. Ancak bize nerede kalabileceğimiz, güvenlik, gezilecek ve görülcek yerler ile ilgili verdiği bilgler Vancouver gezimizi kolaylaştırdı. Ege’ye de buradan teşekkürlerimizi iletiyoruz. Yolun açık olsun Ege… Başarılarını gururla takip edeceğiz.
Vancouver ve etrafının; hemen hemen herkese hitap edecek hem doğal güzelliği hem de aktiviteleri ile dopdolu bir şehir olduğunu düşünüyoruz. Kayakseverler için de 3 büyük dağ var; Grouse Mountain, Mount Seymour, Cypress Mountain. Kışının sert olacağını tahmin ediyorduk ama Kanada’nın en ılık bölgelerinden olduğunu öğrendik.
Vancouver şehrini genel olarak beğendik. 99 nolu yoldan şehre gelirken sunduğu Akdeniz havası, şehrin içindeki Stanley Park, keyifle gezilecek Gastown, Yaletown, plajları, taze sebze meyveden, balığa ve ete ayrıca güzel galerilere ev sahipliği yapan Granville adası, şehre yakın kayak merkezleri ile ünlü Whistler kasabası, doğa aktvitileri ile ünlü Squamish kasabası ile bizim çok hoşumuza gitti.
Ayrıca genel olarak insanların birbirine saygısı ve tüm şehirdeki bisiklet yollarını da atlamamak lazım. Kanada’da yaşamayı arzu edenler için Montreal ile beraber Vancouver düşünülebilir.
İlk Yorumu Siz Yapın