Tarih Kokan Şehir: Yanya
Kastoria’dan ayrılıp enfes dağ yollarını geçerek Konitsa üzerinden Zagori bölgesinin bir bölümünü gezdikten sonra Yanya’ya ulaştık. Pamvotida Gölü’nün yanına kurulan Ioannina (Yanya) şehri uzun yıllar (1431-1913) Osmanlı idaresinde kalmış. O yüzden şehrin hemen hemen her yerinde de Osmanlı izlerini görmek mümkün. Kalışımızı bir günümüzü şehir içine bir günümüzü de yine Zagori bölgesini gezecek şekilde planladık.
Yanya görsel olarak Yunanistan’ın en güzel şehirlerinden biri. Enfes göl manzarası, çevresini saran dağları, doğasıyla zengin Zagori bölgesi, tarihi, canlı sokakları, kafe-restoranları ve gümüş işçiliği ürünleri ile (uzaklığı sebebiyle pek Türkiye’den tercih edilmese de) keyifle birkaç gün geçireceğiniz bir şehir.
Yanya’daki ilk günümüze Perama Mağarası’nı ziyaret ederek başlıyoruz.
Perama Mağarası – Yanya
Mağara, 1,5 milyon yıl önce Goritsa Tepesi’nin iç kısmında oluşmuş. 2. Dünya Savaşı sırasında bombalardan saklanmak için Perama köylülerinin mağaranın girişini sığınak olarak kullanması ile keşfedilmiş olsa da ancak 1951 yılında mağarayı bilimsel olarak incelemeye başlamışlar. Günümüzde de mağara 45 dakikalık rehber eşliğinde turla geziliyor. Rehberimiz hem Yunanca hem İngilizce anlatıyor. Türk olduğumuzu öğrenince hoş bir aksanla bizimle Türkçe sohbete başlıyor. Dizilerdeki replikler gibi konuşan rehberimize, Türkçeyi nasıl öğrendiğini sorduğumuzda verdiği “Türk dizilerinden” cevabı bizi bir kez daha şaşırtıyor. Hem takdir ediyoruz hem de sıcacık bir tebessüm bırakıyoruz.
Şimdiye kadar Türk dizilerinden az da olsa Türkçe öğrendim diyen Yunan’a rastladık ki açıkçası hem hoşumuza gidiyor hem de Yunanca öğrenmeye başlayıp ara verdiğimiz için kendimize söyleniyoruz.
Dönelim mağaranın ihtişamına…
Mağaradaki sarkıtlar ve dikitler görülmeye değer hatta yeni oluşanları da görebiliyorsunuz. Benzersiz yeraltı manzarası ile gördüğümüz en etkileyici mağaralardan biri oldu. Mağaranın her yerinde durup fotoğraf çekemiyorsunuz, ara ara rehber fotoğraf için molalar veriyor. İçerisi biraz serince ve sonuna doğru dik merdiven çıkışı var. Zeminin kaygan olduğu da aklınızda bulunsun.
Rehberimiz merdiven çıkışından önce gruba devam etmek istemeyenlerin geri dönebileceğini söylüyor. Birkaç kişi buradan geri dönüyor. Yukarı çıkınca dışarıda güzel bir manzaranın bizi beklediğini görüyoruz. Burada bir de kafe var.
Mağaranın giriş ücreti kişi başı 7 euro (Ekim 2021) Mağaranın bulunduğu Perama bölgesinde birkaç kafe, restoran, ufak dükkanlar, bol miktarda gümüşçü ve butik oteller var.
Yanya Görülecek Yerler
Mağaradan sonra şehir içine gidiyoruz. İlk hedefimiz Yanya Kalesi’ni gezmek oluyor. Yanya Kalesi’nin kuzey ve güneydoğusunda iki akropol bulunuyor. Kuzeydoğudaki akropolde bugün etnografya müzesi olarak kullanılan Osmanlı döneminden kalma Aslan Paşa Cami var. Müze, yüzyıllara yayılan tarihi boyunca kale sakinlerini temsil eden üç koleksiyona (Müslüman, Hıristiyan ve Musevi) ev sahipliği yapıyor. Sergilenen eşyalar, 18.-20. yüzyıla kadar uzanan seçkin ailelerin bağışlarıdır.
Ayrıca Osmanlı dönemine özgü silah ve kostümleri de görebilirsiniz. Camiyi çevreleyen alanda; bir barut deposu, Dionysios Philosophos mağarası, seçkin Türklerin mezarları ve ortaçağ kulesi bulunmaktadır.
Yanya İç Kale
Güneydoğusunda bulunan akropole “İç Kale” deniyor. Burada Fethiye Cami, Bizans Müzesi ve Ali Paşa’nın türbesi yer alıyor. Ayrıca kalenin yenilenmiş bölümünde yer alan Silversmithing Müzesi (Gümüş Sanatları Müzesi) gümüş işçiliğinin burası için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Maalesef kapanmak üzere olduğu için gezemedik. Kale etrafında bulunan dükkanlarda satılan telkari takılar da sergi gibi gözünüzü alıyor.
Kalenin bulunduğu tepeden Pamvotida Gölü’nün eşsiz manzarasının ayaklarınızın altında kaldığını da belirtmeden geçmeyelim. İçinde bir de hoş kafesi var. Kalenin girişi ücretsiz ama Gümüş müzesini dolaşmak isterseniz 4 Euro.
Yanya’nın tarihi sokaklarında gezinti…
Kaleyi dolaştıktan sonra kendimizi Yanya’nın tarihi sokaklarına bırakıyoruz. Anadolu’nun herhangi bir şehrinde veya kasabasında hissettiren Osmanlı mimarisi ile taş evlerin görselliği bol fotoğraf çektirtiyor.
Abdülhamit Han için yapılmış Saat Kulesi ve etrafındaki parkı dolaşıyoruz.
Çarşının trafiğe kapalı bölümlerinde çok fazla turistik mağaza, kafeler ve restoranlar var. Hele bir de akşam karanlığı çökmeye başladıktan sonra ortalık daha da renkleniyor. Şehirde üniversite olması sayesinde genç nüfusun dinamikliği size de enerji veriyor. Türkiye’den direkt uçuş olmasa da hava alanının olduğunu da not düşelim.
Vakit bulamadığımız için gölün kuzeybatısını süsleyen Yanya Adası’na gidemiyoruz. Adaya Mavili Meydan (Μαβίλη) önünden kalkan küçük teknelerle ulaşım sağlanıyor. Bu güzel şehire tekrar gelmek için bahanemiz olsun 🙂 Adaya gidemesek de devasa çınar ağaçlarının arasında, göl kenarında yürüyüş yapmak bile bize yeterince yetti.
Bir akşam yemek için Metsovitiki Folia tavernaya gittik. Bol gülmeli keyifli bir sohbet ile iyi bir akşam yemeği seçimi oldu. Tavsiye ederiz.
Yanya’ya arkadaşlarımız ile beraber gelince otel yerine airbnb’den ev kiraladık. Bu sayede evde kahvaltımızı edip yemek yapma şansımız da oldu. Evin konumu, merkeze biraz uzak olmasına rağmen şehir içine yürüyerek rahatlıkla gidip geldik.
Yanya bölgesine bu ikinci gelişimiz, 2017 yılında Yanya’dan geçerken göl kıyısındaki Camping Limopoula’da bir gece kamp yapmıştık ve çok hoşumuza gitmişti.
Yunanistan’ın su kaynağı Zagori Bölgesi (ζαγοροχωρια)
Pindos Dağları’nın eteklerinde yer alan bölge; Yanya’ya yaklaşık 1 saat mesafede başlayan genişçe bir alanı kapsıyor. Enfes köyleri, taş köprüleri, nehirleri ve yürüyüş rotaları ile bölge tam bir doğa harikasıdır. Yunanistan’da marketten aldığınız en popüler su markaları olan Zagori (ζαγορι) ve Vikos (Βίκος)’un kaynakları da bu bölgededir. 18.-19.yy’dan kalma 46 köyün hepsini göreyim derseniz iki günde gezemeyeceğiniz kesin 🙂
Ayırdığımız iki günde bazı bölümlerini gezerken daha uzun süreliğine tekrar gelip kalarak gezmenin planlarını da yaptık. Tabii ki yine sonbaharın renk cümbüşünün olduğu döneme getirmek lazım. Kışın da bembeyaz karların altında ayrı güzel oluyormuş o da ayrı 🙂
Kastoria’dan gelirken ilk durak olarak seçtiğimiz Konitsa Köprüsü ile başladık. Vaktimiz dar olduğu için 16. yy’dan kalma manastıra (Panagias Stomiou Manastırı) giden patikayı yürümedik.
Köprüyü bol bol fotoğrafladıktan sonra Aristi köyüne devam ettik. Aristi Köyü; Megalo ve Mikro Papingo köylerine giden bir kavşak üzerinde.
Kısıtlı zamanımız olduğu için tertemiz suyu ile meşhur Voidomatis Nehri ve Papingo yönüne gitmekten vaz geçtik. Bu arada nehirde rafting yapıldığını da belirtelim.
Buradan Vitsa köyüne doğru devam ettik. Daha sonra geçtiğimiz Monedendri köyünde kalacak yer seçeneğinin fazla olduğu dikkatimizi çekti. Yanya’da kalacağımız yeri ayarlamamış olsaydık burada kesin kalırdık.
Yemyeşil vadilerle çevrili dağların arasında gizlenmiş köylerin hepsi; taş ve ahşap mimarisi, meydanları, etrafındaki birkaç tavernası, kiliseleri, asırlık çınar ağaçları ile görülmeye değer. Nüfusu az olan köyler, bize sessiz ve çok huzurlu geldi. Kışın Noel zamanı, yazın da dağ bisikleti, doğa yürüyüşü, rafting gibi aktiviteler dolayısıyla daha canlı oluyormuş.
Monedendri Köyü’nü geçtikten sonra “Stone Forest” diye adlandırılan değişik taş formlarında oluşmuş taş ormanını göreceksiniz.
Vikos Vadisi
Vikos Vadisi’ni (Vikos Gorge – Vikos Gap) gözlemleyebileceğimiz müthiş bir manzara tepesine ulaşıyoruz. Oxya (Oxia) gözlem noktasından kısa bir yürüyüşle vadiyi seyredebileceğiniz noktaya ulaşılıyor. Manzara nefes kesici! (Gözlerin gördüğünü bazen fotoğraflar anlatamıyor.)
Yaklaşık olarak 1000 metreye ulaşan duvar yüksekliği ile dünyanın en derin kanyonlarından biri olduğu ifade ediliyor. (Genişliğine göre en derin vadisi olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş.)
Zagori Bölgesi 2. Gün
İkinci günümüze ise Kokkorou antik köprüsünü fotoğraflayarak başlıyoruz. Daha sonra Tsepelovo köyünde duruyoruz.
Zagoria’nin en büyük nüfusa sahip köyü olan Tsepelovo, Yanya şehrinden 49 km uzaklıkta, yaklaşık 1100 metre yükseklikte yer almaktadır. Uğradığımızda bize sessiz gelse de en gözde turistik köylerindenmiş.
Her yıl Ağustos ayında düzenlenen Zagori Dağ Koşusu Yarışı (10’dan 80 km’ye kadar) Tsepelovo’da başlayıp biter. Asırlık çınar ağaçları altındaki köyü dolaşırken çok keyif aldık. Özel taş mimarisi, mavi panjurlu evleri ve iki devasa çınar ağacının yer aldığı meydanı ile görülmeye değer.
Buradan geri dönüp Koukoli Köyü’nü de dolaşıyoruz. Burası da çok küçük ama çok da güzel bir köy. Evlerin kapıları ve tokmakları dikkatimizi çekiyor. Köyün ince bir tahta işlemeciliği var, özellikle ev kapılarında.
İstikametimizi 3 kemerli Plakidas köprüsüne çeviriyoruz. Sonbaharın renkleriyle beraber taş köprü çok fotojenik duruyor. İlkbahar çıkışı da manzaralar eminiz ki çok güzel oluyordur.
Köprüden ayrılıp yola devam ediyoruz. Kipoi ve Fragkades köylerini geçiyoruz. Yol boyu manzaralar enfes ancak saat hızla ilerliyor. Tsipiani ve Kamper Aga köprülerini de fotoğraflayarak Yanya’ya geri dönüyoruz.
Zagori köyleri Atina’dayken sık sık gittiğimiz Mora Yarımadası’nın dağ köylerini hatırlatıyor. Yolunuz düşerse Mora Yarımadası’nın da güzelliklerini kaçırmayın deriz.
Mora Yarımadası yazıları için linke bakabilirsiniz. Mora Yazıları
Ekim 2021’de yaptığımız Yunanistan gezimizin özetini İnstagram sayfamızdaki öne çıkanlara sabitledik. Linke tıklayınız… Yunanistan Gezisi
Keyifli geziler…
Ayfer & Onur Öznar
Faceboook : AyferOnur Seyahatnamesi
Instagram : AyferOnur Seyahatnamesi
Youtube: AyferOnur Seyahatnamesi
4 Yorum
Harikasınız
Çok teşekkürler…
Köprüler çok ihtişamlı duruyor. Kastoria-Edessa ve Yanya yazılarınızı seri olarak okudum. Emeğinize sağlık, paylaşım için teşekkürler.
Köprüler ve doğası harikaydı. Biz de teşekkür ederiz…