"Enter"a basıp içeriğe geçin

Monemvasia Gezisi

Monemvasia’nın huzuru bizim de yüzümüze vurmuş 🙂

Bir Kayada Gizlenmiş Huzur “Monemvasia”

Nafpliodan sonra Mora Yarımadası’nın bir diğer Orta Çağ kale kasabası Monemvasia bütün büyüleyici güzelliği ile bizi bekliyordu. Evliyâ Çelebi, Girit savaşına katılmak üzere çıkmış olduğu seyahati sırasında 1688’de dönemin ünlü kalesi Benefşe (Osmanlı döneminde bu isimle geçmiş) ya da diğer adıyla Monemvasia’yı da ziyaret etmiş. Bir kaya parçasında gizlenmiş, taşlı dar sokakları, mükemmel mimarisi, müthiş manzarası ve lezzetli şarapları ile ün salmış bu tarihi kasaba bizi de heyecanlandırıyordu.

Atina’dan sabah erken saatte motorumuz “Libertad” ile çıktık yola. Yine otoban yerine daha çok arayolları seçerek Monemvasia’ya doğru ilerledik.

Monemvasia Ufukta Gözükür…

Gefira’ya (Gefyra) yaklaştıkça Monemvasia kasabasının yer aldığı kaya parçası bütün ihtişamı ile kendini göstermeye başlıyor. Bu kaya parçası 375 yılında bir deprem sonrası Mora sahilinden ayrılmış. Yaklaşık 200 m uzunluğunda bir köprü ile karadan ulaşımı sağlanıyor. Kasabanın tek bir girişi var. Zaten adı da buna atıfta bulunularak konulmuş; Yunanca’da mone ve emvasia; “tek giriş” anlamına geliyor.

Bu doğal kaya; çok geçmeden Bizanslılar, Frenkler, Venedikliler ve Osmanlılar tarafından bilinen, stratejik bir kale haline gelmiş. Kale (Palea Monemvasia veya Kastro Monemvasias), kurulduğu andan itibaren doğrudan askeri bir hücumun sonunda zapt edilememiş. Kasabanın zengin ve hareketli bir tarihi var.

İşte o huzurlu kasabayı barındıran kaya ve kalesi…

1980’lerde Monemvasia turistik ziyaretlere açılmış. Bu arada Kültür Bakanlığı eski dokusunun korunması için gerekli bütün önlemleri almayı da ihmal etmemiş. Kasabanın içinde normalde yaşayan halk sayısı çok az, çalışanlar ve gelen ziyaretçiler ile özellikle gün içerisinde kalabalıklaşıyor.

Monemvasia köprü ile balıkçı kasabası Gefira’ya bağlansa da aslında neredeyse bir gibiler. Zaten kayanın olduğu kısım Eski Monemvasia (old town), Gefira’nın olduğu kısım da Yeni Monemvasia (Nea Monemvasia) diye de geçiyor. Aracınız varsa buradan kasabanın girişine (Kentriki Pyli) kadar gidilebiliyor ama aracınızı park etmek özellikle yüksek sezonda sorun olacaktır. O yüzden genellikle Gefira’da araçları park edip yürümek veya buradan kalkan minibüslerle gitmek daha mantıklı. Yürüyerek 20 dakika kadar sürüyor. Hem de bol bol fotoğraf çekme şansınız olur.

Gefira’ya (Yeni Monemvasia) köprü üzerinden bir bakış…

Monemvasia’nın girişinde özel bir otopark yok, araçlar yol kenarlarına veya park edilecek herhangi bir yere bırakılmıştı. Zaten kasabanın içine hiçbir şekilde araç ile giriş yapılamıyor. Kasaba ikiye bölünmüş: aşağı bölümde; restoranlar, kafeler, oteller, hediyelik eşya dükkanları, kiliseler vs. daha çok yaşam alanı, yukarısı yani kalesi ise; 220 m yükseklikte denize bakan düzlükte kurulmuş ve tarihi yapılar, gün yüzüne çıkmayı bekleyen kalıntılar yer alıyor.

Monemvasia ve kasabanın tek girişi. Motosikletli iseniz otopark yönünden nispeten şanslısınız.

Eski yapıların restorasyonu sırasında; arkeolojik otoriteler tarafından dayatılan önlemler sayesinde, kentsel yayılmanın ve şekilsiz modern binaların önüne geçilebilmiş. Restorasyon ruhsatı verilebilmesi için; bir evin orijinal planlarının veya fotoğraflarının sunulması gerekiyor, eğer varsa, harabelerin detaylı bir tasviri ve kalenin mimarisine dayanan bir plan isteniyormuş. Böylece bu bölge Orta Çağ’dan kalma dokusunu koruyabilmiş.

Kasabanın kaleden görünüşü…

Bu kadar bilgiden sonra biz neler yaptık?

Motosikleti, kale (Kastro Monemvasias) girişinde bırakmamız gerektiği için kasabanın içinde kalmayı düşünmedik. Onun yerine liman kasabası Gefira’da köprünün hemen başlangıcındaki Aktion Otelde kalmaya karar verdik. Hem yürüme mesafesinde olması hem de etrafında restoran, kafelerin çeşitliliği yönünden avantajlı duruyordu.

Aktion Otel, yolun hemen sağında en başta kalıyor ve muhteşem kaya karşımızda….

Küçük ama temiz, deniz manzaralı odamıza yerleşip Monemvasia’nın Arnavut taşlı dar sokaklarına bıraktık kendimizi.

Odadan manzaramız da böyle ama önce şehrin tadını çıkaralım değil mi? 🙂

Renkli dükkanları, Bizans kiliseleri, masmavi deniz manzaralı şirin restoran ve kafeleri ile seyre daldık kasabayı. Sokaklarında gezerken rengarenk çiçeklerle donatılmış bahçeleri, balkonları ile taş binaların soğukluğunu bile hissetmiyorsunuz. Aniden önünüze çıkan deniz manzarası sizi kendinizden alıp götürüyor. Huzur mu dediniz işte tam oradayız…

Burada nasıl huzur bulunmaz ki huzur ayağınıza geliyor 🙂

En büyük Yunan şairlerinden Giannis Ritsos, Monemvasia’da doğdu ve şiirlerini yazarken doğduğu yerden beslenip ilham almış. 1990 yılında Atina’da vefat etmiş ama doğduğu kasabaya gömülmüş. Kalenin hemen girişinde de ailesinin evi var ve gezilebiliyormuş ama maalesef her iki gidişimizde de kapalıydı, ne zaman açık olduğuna dair bir bilgi de göremedik. Bahçesinde heykelini ve manzarayı fotoğraflayıp kasabanın içine doğru devam ettik…

Monemvasia
Giannis Ritsos’un evi

Kasabanın hemen girişindeki meydanda kalenin en değerli yapısı Elkomenos Christos Kilisesi ve kasabanın en iyi korunmuş yapılarından biri olan Monemvasia Arkeoloji Müzesi yer alıyor. Müzeye çevrilmiş yapı aslında Osmanlı döneminde 16. yüzyılda cami olarak inşa edilmiş. Venedikliler tarafından kiliseye çevrilmiş, hapishane olarak kullanılmış ve şimdi de müze…

Monemvasia‘nın kazılmış bölgelerinden çıkarılmış çeşitli arkeolojik bulgular müzenin kalıcı sergisinde yer alıyormuş. Günlük yaşamda kullanılan eşyalar, çeşitli seramik objeler, heykeller, mermer tapınaklar vs… Bu meydan en çok fotoğraflanan yerlerinden biri olsa gerek.

En çok fotoğrafların çekildiği ve kendisinin de fotoğraflandığı meydanı…

Özellikle çiftler tarafından talep gören kasaba, Paskalya tatili öncesine denk geldiğimizden çocuklu aileler tarafından da talep edilmiş duruyordu. Geleneğe göre, kalenin içinde gerçekleşen düğün törenlerinin, sağlam evliliklerle sonuçlandığına inanılıyor. Eminiz, kasaba düğün sezonunda oldukça talep görüyordur.😊

Meşhur meydan; çocuklar, Monemvasia Arkeoloji Müzesi ve Elkomenos Christos Kilisesi …

Kalenin yukarılarına doğru devam…

Kalenin yukarılarına çıktıkca manzara daha da müthiş. Kibrit kutusu gibi duran çatısı kiremitli taş evleri kuş bakışı izliyorsunuz. Hele de bizim gibi baharda gelmişseniz doğanın uyanışına eşlik etmek paha biçilmez. 200’ün üzerinde çeşidi ile bitki örtüsü de zengin… Papatyaların arasından masmavi denize dalıp gittiğimizde zaman sanki duruyor…

Bizim için zaman Monemvasia’da durmuştur…

Monemvasia’nın bir zamanlar zengin bölgesi olan Akropolis, harap bir kalıntı olarak bulunmuş. 12. yüzyıldan kalma Aghia Sofia kilisesinin restorasyon çalışmaları tamamlanmış olsa da henüz halka açık değil. Aghia Sofia Kilisesi, Osmanlı döneminde cami (Fethiye Cami) olarak kullanılmış.

Restorasyonu bitmiş Aghia Sofia Kilisesi – Monemvasia

Kaleyi hem Yunanca hem de İngilizce yazılmış bilgiler eşliğinde geziyorsunuz.

Monemvasia hakkında önceden hiçbir bilginiz olmasa bile bu açıklamalar sayesinde o kadar çok şey öğrenip ayrılıyorsunuz ki, ayrıca her bir yapının önünde açıklayıcı tabelalara yer verilmiş.

Bu bölgede restorasyon devam ediyor ama bir çalışma göremedik. Yeşilliklerin arasında veya kum tepeciklerinin altında henüz gün yüzüne çıkarılmamış yapıları fark ediyorsunuz. Yol birazcık tırmanışlı o yüzden buraya kadar yürüyenlerin sayısı gittikçe azalıyor. Özellikle çok sıcak havalarda erken saatlerde gezmekte fayda var.  Ayrıca yanınızda muhakkak su bulunsun… Bir bölümden sonra yeşilliklerin arasında yürümek zorlaşıp bizden başka kimse kalmayınca biz de geri dönüşe geçtik.

Bir süre sonra sadece gölgemiz ile başbaşa kalmıştık…

Gün batımı saati de yaklaşmıştı. Kayanın arkasına doğru olsa da yansımasını izlemek de keyifli olur diyerek surlara bakan bir kafede oturduk. Eşsiz manzaraya karşı bir şeyler içip huzuru içimize çekerek anın tadını çıkardık.

Eh, bu manzaraya karşı oturup bir şeyler içmeden ayrılmak olmazdı…

Restoranı da olan bahçesinde oturduğumuz butik otelin (Malvasia Hotel) fiyatını merak edip sorduk. Açıkcası umduğumuzdan daha uygun geldi 70-100 euro arasında değişiyormuş. Tabii ki yazın fiyatlar biraz daha artabilir. Gün doğumunu da izlemek buradan keyifli olmaz mı?

Gün batımı, Malvasia Hotel, yorgunluk biraları ve cipslerimize ortak olan afacan…

Yunanistan’ın çevresindeki diğer arkeolojik alanların aksine, Monemvasia’daki sihir gün batımından sonra da devam ediyor. Gece ay ışığının altında yürüyüş yapıp yerel şaraplarından tatmak kulağa hoş geliyor. Ama biz gece kalmayıp gün batımından sonra Gefira’daki restoranlardan birini denemeyi tercih ettik.

Kasabanın içinde yemek için birkaç alternatif var ama rakamsal olarak daha yüksek olduğunu okumuştuk. (Tekrar gittiğimizde buradaki restoranlardan birini denedik ve çok da büyük fark göremedik.) Ayrıca karanlık denizi izlemek yerine kıyıdan yakamozu izlemek daha cazip geldi.

Akşam saati esnaf hariç pek kimse kalmamıştı. Gündüzki kalabalık nerelerde acaba?

Gefira’da Nerede Yedik?

Gefira’nın sahili boyunca şirin çok güzel balıkçı restoranları var, çoğu aile işletmesi. Akşam üzeri hava serinlemeye başlamıştı ama restoranların açık alanlarını da korunaklı yapmışlar ayrıca içlerinde ısıtıcıları da var. Gözümüze birini kestirip (Skorpios) girdik, eminiz hepsi iyidir. Şimdiye kadar böylesi küçük kasabalardaki restoranların arasında mennun kalmadığımız çıkmadı.

Akşam yemeğimizi yediğimiz restoranın fotoğrafını ancak sabah çekebildik…

Onur, Yunanistan’a geldiğimiz ilk günden beri ahtapot hayalini kurup duruyordu. Ama bir türlü denk getirip yemek kısmet olmamıştı. Garson sipariş için geldiğinde ilk sorumuz tabii ki ahtapot oldu. Şarap soslu ahtapotlarını tavsiye etmesi üzerine ilk sipariş hazırdı. Sonuç mu Onur’un parmakları gidecek diye bir an panikledim. 🙂 Hayatımızda yediğimiz en lezzetli ilk üç ahtapotun içine girer. Belki de en iyisi ama özlemden mi bu kadar lezzetli gelmiş olabilir diye ilk 3 diyelim. 😊

Yine garsonun tavsiyesi üzerine barbun söyledik. Kalamar tava (bizdeki gibi dilimlenmiş değil), Yunan salatası ve tabii ki bu menünün yanına uzo (200 ml) gider değil mi? 😊. Hesap mı 50 euro geldi, maalesef Euro’nun son günlerde artışını düşününce eskisi gibi uygun değil ama lezzetler 10 numara. Öyle yemişiz ki küçük kasabanın içinde birkaç tur atmamız gerekti. Eh, bu arada yediklerimizin  fotoğrafını çekmek aklımıza bile gelmediğini tahmin ediyorsunuzdur.

Gün içerisinde sakin olan hava bir anda bozmaya başladı. Rüzgâr şiddetlenince, kahvemizi odamızın balkonunda içmeye karar verdik. Nasıl olsa yanımızda kahve makinamız ve Türk kahvemiz vardı. 🙂 Otel odasının da böyle bir avantajı oluyor. Balkondan açık alandaki otopark da gözüküyor, gündüz park edecek yer kalmamış otoparkta Libertad sadece tek bir araçla baş başa kalmış. Demek ki günübirlik gelen de çok oluyor.

2. Gün Nasıl Geçti?

Gece rüzgâr şiddetini iyice arttırdı. Sabah tekrar kaleye doğru yürürüz diye düşünmüştük ama rüzgâr alıp götürüyor. Dalgalar da iyice yükselmiş, köprünün üzerine çarpıp duruyor. Biraz sahilinde ve ara sokaklarında dolaşıp yarımadanın batısına doğru yola çıkmaya karar verdik.

Deniz sezonu henüz açılmamış, rüzgarlı olmasının da etkisi olabilir. Çünkü Yunanistan’da Ocak ayında bile denize girene denk gelebilirsiniz…

Sabah kahvaltısı kaldığınız otelde dahil değilse etrafta fırın ve kafe yeterince var. Pastanelerde hem bizdeki gibi çeşit fazla hem de ürünler lezzetli. Orta halli otellerin kahvaltıları genelde iyi olmuyor, aklınızda bulunsun.

Otellerin önlerinde de kafeleri ve restoranları var.

Monemvasia; İtalyanlar tarafından Malvasia, Fransızlar tarafından da Malvoisie olarak adlandırılmış. Malvasia üzümlerinden yapılan ülke çapında ünlü Monemvasia şaraplarının üzümünün ismi sanki İtalyaca’dan mı geliyor.😊  Malvasia; kırmızı, beyaz veya pembe olarak her türlü üzümü verebilen bir asma çeşidiymiş. Kasabanın içinde gezerken şarap tadım yerlerine de denk geldik ama kapalıydı. Akşam yemeğinde balık-uzo ikilisini tercih edince şaraplarını denemek bir sonraki sefere kaldı…

Monemvasia’ya gelmek için en ideal zaman ilkbahar ve sonbahar ayları olsa da plajlarından yararlanmak mavi sularında serinlemek isterseniz yaz başı da tercih edilebilir. Yakınındaki Elafonisos veya Kythira (Kithira) adalarına da deniz için günübirlik veya zamanınız varsa en iyisi konaklamalı gitmek. Ayrıca Neapoli bölgesinin de güzel olduğu söyleniyor, Mayıs ayının sonu için bu bölgeye ve adalara planımız hazır. Gidip gelelim tabii ki bilgileri paylaşacağız…

Masmavi deniz bekliyor… Bu fotoğraf Monemvasia’dan…

Atina – Monemvasia Arası Ulaşım

Atina’dan yaklaşık 320 km uzaklıkta olan Monemvasia’ya araçla gitmek en kolayı. Bizim gibi motosikletle gidiyorsanız yolun keyfine daha da varacaksınız. Aracınız yok, kiralamadınız o zaman otobüs alternatifi var. Otobüs saatleri, güncel bilgilere web sayfasından ulaşabilirsiniz. www.ktel-lakonias  Otobüsle tabii ki biraz daha uzun sürüyor, 6 saatlik yolculuğa hazırlıklı olun. Ayrıca yakınındaki Areopoli, Githeio (Gythio), Molaoi arasında da otobüs seferleri var ama sadece yazın mı o konuda bilgimiz yok. Yine aynı sayfadan bakabilirsiniz. Yazın yüksek sezonda Pire limanından feribot seferleri de konuluyormuş.

Monemvasia’nın içinde araca pek ihtiyacınız olmasa da yakın yerlere ulaşımı araba, motosiket, atv kiralayarak sağlayabilirsiniz. Birkaç tane kiralama firması dikkatimizi çekti. Hem çevre bölgelere de rahatlıkla gidilebilir.

Araç kiralama yerlerini sokak aralarında göreceksiniz…

Dilimizde Münir Nurettin Selçuk’un “Bir tatlı huzur almaya geldik Monemvasia’da” şarkısı eşliğinde bu huzurlu kasabada aklımız kalarak ayrıldık. Bizce Mora Yarımadası’nda görülmesi gereken yerlerin başında geliyor…

Keyifli geziler…

Ayfer & Onur Öznar

Faceboook : AyferOnur Seyahatnamesi

Instagram : AyferOnur Seyahatnamesi

Youtube: AyferOnur Seyahatnamesi

 

 

 

 

2 Yorum

  1. Arif Hüküm Arif Hüküm

    Paylaşım ve emekleriniz için teşekkürler.

    • ayferonur ayferonur

      Yorumunuz için biz de teşekkür ederiz. Selamlar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir