Sönmeyen Ateşin Hikâyesi; Olimpos
Adrasan’dan yola çıktığımızda doğuya doğru gördüğümüz yağmur bulutlarının bizi nerede ıslatacağını bilmiyorduk. Hedefimiz ise hiç uzak değildi; Çıralı. Aklımızda birkaç kamp alanı ve pansiyon vardı ancak kara kara bulutlar bizi kamp yerine pansiyon bulmanın daha iyi olacağını söylüyordu.
Hava kapalı da olsa yağmursuz yine enfes manzaralar ve tatlı virajlar eşliğinde Çıralı’ya vardık. Not ettiğimiz Uğur pansiyona bakıp burada mı kalsak diye düşünmeye daha fırsat bulamadan başlayan yağmur karar vermemizi kolaylaştırdı:) Ayrıca ıslanmayalım diye üstü kapalı açık restoran bölümündeki masaları çekerek motosikletimizi içeriye aldıran ve beklerken çay ikram eden sahiplerinin sıcak kanlılığı da etkili oldu.
Uğur Pansiyon, Çıralı’nın yaklaşık 3 km’lik plajının kuzey tarafında kalıyor ve portakal bahçelerinin arasında huzurlu mu huzurlu bir mekan. Bungalov odaları da geniş ve konforlu.
Instagram’dan bizi takip eden sevgili Murat’tan aldığımız; tanışmak için gelmek istediği mesajı ile acele edip hemen odamıza yerleşiyoruz. Yağmura rağmen motoruna atlayıp Manavgat’tan sırf bizimle tanışmak için gelecek. Ne güzel dostlar edindik! Yağmurun dinmesini bekleyip fotoğraflarımızı bilgisayaramıza aktarırken çaylarımızı içiyoruz. Bu sırada Murat kardeşimiz de geliyor. Murat da motorcu olunca sohbet motor gezileri odaklı oluyor 🙂 Birkaç saatlik sohbet tabii ki yetmiyor, umarız en kısa zamanda tekrar bir araya geliriz…
Murat’ı yolcu ettikten sonra Çıralı’nın güney ucunda yer alan Olimpos Antik şehrine doğru fazla da bir planlama yapmadan yürüyüşe başlıyoruz.
Yeşilliklerin içinden hafif kapalı bir havada yürüyoruz. Bu yol bisikletliler için de çok keyifli. Ekim ayı olması sebebiyle sakin diye düşündüğümüz pansiyonların arasından geçiyoruz. Çok hoş pansiyonlar ve güzel kamp alanları var. Ayrıca kumsalı da çok düzenli, plajdaki şezlong ve şemsiyeler de ücretsiz. Genellikle yabancı turistin fazla olması hemen göze çarpıyor.
Olimpos Antik Kenti
Olimpos Antik Şehri’nin, Çıralı sahilinden ulaşılan yolundan ilerleyerek girişine geliyoruz. Ören yerinin akşam 22.00’a kadar açık olduğunu öğrenince fırsatı değerlendirip dolaşmaya başlıyoruz. Olimpos şehri komşusu Phaselis gibi zamanında Likya Birliği‘nin önemli şehirlerinden biriymiş.
Helenistik dönemde kurulan şehir daha sonra Roma ve Bizans egemenliklerine geçmiş. Roma hakimiyetindeyken kentleşme faaliyetleri yoğunlaşmış. MS 6. yy.’ın ortalarından sonra Arap akınları, deprem, savaşlar ve hastalıklar ile kent önemini yitirmiş. Osmanlı hakimiyetine 15. yy’da giren kentte yerleşim olmamıştır.
Antik şehir, Olimpos Çay’ı tarafından ikiye ayrılmış. Üzerindeki antik köprü maalesef yıkılmış ancak köprünün bağlantı yeri belirlenebilmiş.
Şehrin kuzey tarafında bulunan lahit mezarlar Antimakhos ve ailesine aittir. Lahitin üzerindeki hayat ağacı dikkat çekici özelliklerinden bir tanesiydi.
Mozaikli yapının tabanında ise hiçbir şey göremedik. Neresi olduğunu da anlamak biraz zor. İki katlı yapı yıkılmış ve üzerinde fazla bir çalışma da yapılmamış. Mozaikleri gören olmuşsa, yorum olarak yazarsa seviniriz.
Giriş kompleksi ve Nekropolis Kilisesi de maalesef yıkık halde duruyor. Yapılardaki bulgular 5. ve 6. yüzyıllarda konut, gıda maddeleri üretimi ve ticareti hakkında bilgiler vermiştir.
Güney Nekropolü
Olimpos Çayının ayırdığı güney bölümde yer almaktadır. Bu bölümde 354 adet mezar bulunmaktadır. Bu mezarların birçoğu maalesef yıkılmış halde duruyor. En iyi durumda olanalardan bir tanesi ; Alkestis Lahitidir ve MS 2. yy. sonlarına doğru yapılmıştır.
Şehrin tiyatrosu da maalesef çok iyi durumda değil. Günümüze kalanları aşağıdaki fotoğrafdan görebilirsiniz.
Tiyatro iyi durumda değildi. Likya yolu da ayrıca Olimpos Antik şehrinden geçmektedir. Umarız bir gün bu yolun tamamını yürüme fırsatı buluruz.
Antik şehrin diğer tarafından olan girişinin etrafında ise tuvalet, antik kentin hediyelik eşya satan mağazası ve restoranlar var. Maalesef hemen iç tarafta elinde bira şişesi ile dolaşan, restoran çalışanı olduğunu düşündüğümüz kişiye hiç kimsenin ses çıkarmaması çok üzücü. Milli değeri olan böylesi önemli bir ören yerimizde vurdum duymazlık hiç hoş değil. Etrafa atılmış çöpler ise diğer üzücü bir nokta 🙁
Antik kentin içinde bazı bölümlerde ise bilgilerin eksikliği dikkatimizi çekti. Bir de girişte kısa da olsa tanıtım bilgisi ile içerisinde nerede hangi yapı olduğunu gösteren farklı dillerde açıklayıcı bir broşür verilse iyi olurdu. Tabela sisteminin yetersizliği maalesef ören yerlerimizin genel eksikliği.
Yeşilliklerin içinde doğanın ihtişamı ile tarihi şehri gezmek yine de çok keyifliydi, kesinlikle tavsiye ederiz. Gezerken burayı kuranların ve yaşayanların neler ile karşılaştıklarını merak etmemek elde değil. Kim bilir dokunduğumuz taşlar neler gördüler.
Müzekart’ın geçtiği ören yerine bilet ile girmek isterseniz yetişkinler için 20 TL (Ekim 2018).
Olimpos Antik şehrinden çıktıktan sonra Çıralı’nın çarşısını dolaşıp gözümüze kestirdiğimiz Village Garden restoranda akşam yemeğimizi yedik. Hatta ikinci akşamda aynı restorana gittik. Restoran seçeneği çok fazla hatta pansiyonların hemen hemen hepsinde de özellikle akşam yemek servisi var.
Caretta Carettalar bahar ve yaz aylarında Çıralı sahilinde yumurtlarlar bu dönemde akşam saatlerinde uzaktan izleme şansınız olabilir. Yaklaşık 2 ay sonra yavrular yumurtalarından çıkıyormuş. Çıralı-Olimpos denizi dalgıçlar tarafından da rağbet görüyor.
İkinci günümüzde ise İstanbul’dan motorları ile gelen arkadaşlarımızı görmeye Kemer’e gittik. Dönüş yolumuzda ise gerek plaj ve piknik alanı gerekse tarihi dokusuyla bölgenin en ilgi çeken ören yerlerinden biri olan “Phaselis Antik” kentine uğradık. Akşam üzeri ise Yanartaş’a gittik.
Yanartaş (Chimaira)
Sonsuz ateş olarak anılan ve doğal bir ateş kaynağına sahip, 230 metrede yer alan “Yanartaş – Chimaira”‘ya da gün batımında ziyaret edilmesi tavsiye edildiğinden hava kararmadan gidiyoruz. Yanartaş olarak adlandırılan bölgeye geldiğimizde kafeterya restoran benzeri bir yer karşılıyor. Ayrıca bir de bakkal tarzı bir yer var. Bu alanın Turizm bakanlığı tarafından kontrol edildiğini sanmıyoruz. Ortamını çok anlatmaya gerek yok. Bakkal tarzı yerde alkollü içecek de satılıyor. Biz inerken çıkan grupların bazılarının bira içerek yukarıya çıktıklarını gördük. Alkol kullansak da doğaya zarar vererek yenilen içilen her şeye karşıyız. Ortalıkta cam kırıklarını, atılmış pet şişelerini görmek hoş değil.
Giriş ücreti olan 7 TL ödeyerek kaskımızı ve montlarımızı görevliye bırakıp çıkışa başladık. Müzekart burada geçmiyor. Yaklaşık 20 dakikalık merdivenli, patika karışımı bir tırmanışla, ara ara zorlasa da rahatlıkla çıkılıyor.
Metan gazı ile sürekli bir şekilde çeşitli yerlerden yükselen ateşe sonsuz ateş adı verilmiş. Homeros’dan aktarılan mitolojik efsaneye göre; Chimaira canavarının öldürüldüğü zaman yerin altından fışkıran ateşidir. Ayrıca günümüzde yakılan Olimpiyat Meşalesi ise Chimaira’nın sönmeyen ateşinin sembolik bir ifadesi olduğunuda burada öğrenmiş olduk.
Özellikle gün batımında çok enfes görüntüler sunuyor. Hem Akdeniz’e doğru enfes manzara hem de ateşlerin görüntüsü dolunay ile birlikte daha da etkileyiciydi. Mistik bir havası var.
Kesinlikle akşam üzeri giderek gün batımını da burada geçirmenizi tavsiye ederiz. Ayrıca yanınıza karanlıkta dönüş için fener almayı unutmayın. Özellikle sıcak havada yukarıya çıkarken su almayı unutmayın.
Nerede Kaldık
Yazının başında hikayesini anlattığımız gibi biz Uğur Pansiyon’da kaldık. Sakinliğini, yeşilini çok sevdik. Merkeze biraz uzak ancak keyifli bir bahçesi var. Akşam yemeklerini de bahçede yiyebilirsiniz. Ateşin etrafında keyifli bir ortam oluyor. Bungalov için kahvaltı dahil gecesi iki kişi için 180 TL’ye anlaştık (Ekim 2018).
Biz Çıralı’da denize girmek için vakit bulamadık ama pansiyon sahile yakın. www.ciralipansiyon.com
Keyifli geziler dileriz 🙂
Ayfer & Onur Öznar
Faceboook : AyferOnur Seyahatnamesi
Instagram : AyferOnur Seyahatnamesi
Youtube: AyferOnur Seyahatnamesi
4 Yorum
Emekli olmama az kaldığı için yeni hobiler edinmek adına biraz araştırma yaparken sitenize rastladım. Oldukça detaylı çalışmalarınız var. Bundan sonra sitenizi takip edeceğim. Elinize sağlık…
Emekliliğiniz şimdiden hayırlı olsun. Yorumunuz için teşekkür ederiz.
Çok güzel bir bölgemiz ama sıksık değindiğiniz gibi vurdumduymaz bir şekilde yaşama alanına çevrilmesi , birtakım kişilerce kendi yurtları gibi sahiplenilmesi hiç hiç değil 🙁
Siz yine de çok güzel anlatmışsınız , tebrikler …
Maalesef doğaya hak ettiği değeri vermiyoruz ve elimizdeki güzellikleri yok ediyoruz. Yazılarımızda sık sık dile getiriyoruz, umarız birilerinin de dikkatini çeker. Teşekkürler, sevgiler Şükran…