Cherokee kabilesinin 10.000 yıllık evimiz dediği topraklara “Cherokee kasabasına” gidip doğasına, tarihine ve çevreye hayran kalmamak elde değil. ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde bulunan kasaba, tabanından Oconaluftee ırmağının geçtiği vadi (Oconaluftee River Valley) ve civarında yemyeşil bir bitki örtüsünün içinde kurulmuş. Yıl boyu farklı festivalleri ve kasabanın çok yakınından başlayan Great Smoky Mountains sayesinde oldukça talep gören tursitik bölgelerden biridir. Tavsiyemiz özellikle Cherokee’lerin festivallerine denk gelen dönemlerde kasabayı ziyaret etmeniz olacaktır.
Montreal, Quebec eyaletine bağlı Kanada’nın en büyük ikinci şehridir. Kuzey Amerika’da en dolu dolu yaşanabilecek şehirler arasında ilk sıralarda yer alır ve Kanada’nın Paris’i diye de bilinir. Şehrin isminde ise; Fransız denizci Jacques Cartier’in 1535 yılında yaptığı bir ziyareti sırasında çıktığı bir tepeye Mont-Royal ismini vermesi ve bu bölgenin Montreal olarak anılmasının etken olduğu söyleniyor. Montreal’in isim babası Cartier’in adına meydan ve köprü bulunmaktadır. Montreal, Unesco tarafından Şehir Tasarım Ödülü verilmiş sayılı şehirler arasındadır.
Quebec, yerlilerin dilinde akarsuyun daraldığı yer anlamına gelmekte ve şehir St. Lawrenceırmağının daraldığı bir noktada kurulmuş.
Doğu Kanada gezimizin bizi en çok heyecanlandıran şehri Quebec’e Montreal’dan yaklaşık iki buçuk saatlik bir araba yolculuğu sonrası geldik. Eski şehir (Vieux Quebec-Old Quebec) olarak adlandırılan surların içindeki bölgeye çok yakın bir yere arabamızı park edip kendimizi bu güzel şehrin sokaklarına bıraktık. Küçük taşlı yolların etrafında şirin kafeler, restoranlar , hediyelik eşya satan dükkanlar, katedraller derken St. Lawrence nehrine doğru sanki bir masaldan çıkmış gibi bakan Frontenac Şatosu ile daha ilk görüşte bu şehre karşı bir sıcaklığımız oluştu. Bu binaların büyük bir çoğunluğu ise taş ve şehre çok güzel bir görünüm veriyorlar. Kaldığımız iki gün boyunca şehri daha da çok sevdik. Hatta emeklilikte yaşanabilecek şehirler listesine aldık.