Dantel Gibi Özenle Örülmüş Şehir Brugge
1000 yıllık tarihi, etkileyici Orta Çağ mimarisi, kanalları ve büyüleyici görselliği ile Brugge (Brüj) şehrinin sokaklarını dolaşırken kendinizi bir masalın içinde gibi hissedeceksiniz. Her yıl iki milyon turist tarafından ziyaret edilen bu renkli şehrin Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşmayı eminiz siz de kaçırmak istemezsiniz 😊 Belçika’ya geldiyseniz en azından bir gününüzü Brugge şehrine ayırmanızı tavsiye ederiz.
In Bruges filmini birçoğunuz izlemiş veya adını duymuşsunuzdur diye tahmin ediyoruz. Bu filmin şehrin ününün yayılmasında payı olsa da biz daha öncesinde Brugge (Bruges)’u görülecek yerler listemize almıştık. Ve sonunda, 15 aylık motosiklet gezimizin son dönemlerinde görebilme şansını yakaladık. Kendini kısa sürede hayran bıraktıracak sıcacık Brugge şehrini sevmemizde bir etken de Londra’dan hafif yağmur ve serin havayla ayrılıp güneşle karşılanmamız oldu. Daha İngiltere’ye geçerken bizi yakalayan yağmur Britanya ve İrlanda turumuzda sık sık ıslatmış ve üşütmüştü. Brugge’a girdiğimizde bizi karşılayan sıcacık güneş, güleryüzlü kamp görevlileri ve şehrin gösterişli dokusu hemen modumuzu da değiştirdi.
Eski şehre 20 dakika yürüme mesafesinde olan Memling kamp alanına yerleşip kendimizi Brugge şehrinin tarih ve çikolata kokan sokaklarına bıraktık. Şehirde Flemenkçe konuşuluyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan şehir en baştan itibaren sizi içine çekiyor. Adım atmanızla birlikte masal başlıyor diyorsunuz. Gözlerinizi kapatın ve istediğiniz masal kahramanına bürünerek şehri dolaşmaya başlayın deriz…
Brugge Ulaşım
Eğer T.C. hususi pasaport sahibiyseniz, Shengen vizenizin olması gerektiğini belirtelim. Brugge şehrine Türkiye’den direkt uçuş yok. Ya diğer Avrupa ülkelerinden aktarmalı gelmek gerekiyor ya da Brüksel’e gelip önce orayı gezdikten sonra tren ile geçmek mantıklı olacaktır. Tren biletleri için linki tklayınız… belgianrail.be/en Çoklu girişli vizeniz var veya vize ihtiyacınız yoksa; Belçika gezinize komşusu Fransa ve/veya Hollanda’yı da katarak daha kapsamlı bir gezi planlayabilirsiniz. Amsterdam’dan Brugge şehrine tren ile ulaşım 3-4 saat. Tren bilet alternatifleri için linki tıklayınız nsinternational.nl/en
Araba kiralamak da alternatif olabilir, özellikle kalabalık ve günübirlik gidip gelmeyi düşünürseniz avantajlı olacaktır. Ama şehrin içinde arabaya ihtiyacınız olmayacağını belirtelim, her yer yürüme mesafesinde veya bisiklet kiralamak yaygın. Ülkeler arasında sınır kapısı olmasa da araç kiralarken farklı bir ülkeye geçeceğinizi belirtmeniz gerekiyor.
Yazının da başında belirttiğimiz gibi bizim ulaşım aracımız motosikletti. İngiltere’nin Dover şehrinden feribotla Fransa’nın Calais şehrine geçip Brugge’a ulaştık. Kamp alanı ile eski şehir arasını ve şehir içinde yürümeyi tercih ettik. Motosikletle feribot geçişleri yazımız için linki tıklayınız…
Brugge Gezilecek Yerler
Şehri yürüyerek bir günde sadece dolaşabilirsiniz ama günübirlik gelmek yerine akşamını da görmenizi tavsiye ederiz. Müzeleri de gezerim her bir yerine dokunmak istiyorum derseniz iki gündüzünüzü ayırmanızı tavsiye ederiz. Yazın özellikle hafta sonları çok kalabalık olduğunu okumuştuk. O yüzden gelişimizi hafta içine denk getirdik ve tahminimizden daha sakin bulduk. Soğuk fark etmez derseniz; Noel zamanı da çok güzel oluyormuş.
Kamp alanından şehre doğru kullandığımız yürüyüş yolumuz da çok keyifliydi. Kruispoort Gate köprüsünden geçip eski şehre varılıyor. Şehre bağlanan birden fazla giriş kapısı yapılmış ve bizim kullandığımız köprünün trafiği diğerlerine göre daha yoğun oluyormuş. Nehir boyunca bisiklet ve yürüyüş yolları var. Oldukça fotojenik duruyor.
Şehrin birkaç tane can damarı denilecek meydanı var. Önce Burg Meydanına doğru yürüyoruz. Şeker gibi duran rengarenk binaların arasından ve arada da nehrin üzerindeki köprülerden geçerek ilerliyoruz.
Nehir kenarındaki restoranlar, yürüyüş yapanlar, banklarda kitap okuyanlar, park edilmiş bisikletler ve kanal turu yapanlar dikkatimizi çekiyor. Venedik gibi kanalları ile ünlü olunca kanal turu da olmazsa olmazlardan. Bütün kanallı şehirlere bir Venedik göndermesi yapılmadan olmuyor ve Brugge’a da Kuzey’in Venedik’i deniliyormuş. Tur sırasında kaptanlar şehir hakkında da bilgi veriyor. Bu sefer tekne turuna zaman ayıramayacağız ama daha ilk dakikadan bu kadar hoşumuza gittiğine göre biz bu şehre tekrar geliriz diye üzülmüyoruz😊.
Burg Meydanı
Meydana girdiğinizde Gotik, Rönesans ve Neo-Klasik tarzdaki binaların ahengi sizi karşılıyor. Burg meydanı şehrin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Meydanın en etkileyici binası; 1376 yılında inşa edilmiş Belediye Binası‘dır. Diğer önemli yapısı; Hz. İsa’ya ait olduğuna inanılan kanlı bir bezin sergilendiği Kutsal Kan Bazalikası (Basilica of the Holy Blood) yer alıyor. 12. yüzyıldan kalma kiliseye giriş ücretsiz ama her zaman açık değil ve biz de gezemedik.
Ne zaman bir fayton görsek aklımıza hep İstanbul ve adalar gelir. Meydandaki faytonlar da bizi yine ülkemizin güzelliklerine götürdü. Evet, burada da fayton gezisi revaçta ve bu meydanda faytoncular hazırda bekliyor. Bir hayvana eziyet etmek yerine yürüyüş gezileri favorimiz ve ayaklara derman diyerek Brugge Market Meydanına doğru devam ediyoruz.
Market Meydanı (Grote Markt)
Genel olarak şehrin mimari yapısı etkileyici olsa da en renkli binalar sanki bu meydan da toplanmış. Sıra sıra dizilmiş restoran ve kafeler; meydandaki hareketliliği izleyip bir şeyler atıştırmak veya Belçika’nın meşhur biralarını tatmak için çok cazip duruyorlar.
Bu meydan Orta Çağ döneminde şehrin ticaret merkeziymiş. 958 yılından itibaren pazar yeri olarak kullanılmış ve 985’den itibaren de haftalık bir pazar düzenlenmeye başlamış. Çarşamba günleri, çiçekten sebzeye, hayvansal ürünleri, et, atıştırmalık birçok çeşidi bulabileceğiniz haftalık pazar saat 8.00-13.00 arası kuruluyor. Ertesi sabah şehirden ayrılmadan önce geldiğimizde pazar kurulmuştu ve bazı sokaklar trafiğe kapalıydı.
Şüphesiz, şehrin en etkileyici binalarından biri, neogotik tarzıyla Provinciaal Hof (Eyalet Mahkemesi) Belfry ve Cloth Hall (Çan kulesi ve kumaş salonu) ile İl Sarayı’dır.
Belfort Tower – Çan Kulesi (Belfry of Bruges): 13. yüzyılda inşa edilmiş çan kulesini özel yapan; 47 tane farklı çan sesine sahip olması. 83 metre yükseklikteki kulenin tepesine 366 adet basamakla çıkmak mümkün ve Brugge manzarası sizi bekliyor. Giriş ücreti yetişkin için 12 euro.
Historium Bruges (Brugge Tarih müzesi) ve Bira müzeleri de bu meydanda yer alıyor. Ayrıca fayton gezileri bu meydandan da yapılıyor.
Kanal turu yapamasak da aralarında gezmek de keyifli…
Şehirde dolaşırken nehrin üzerindeki köprüleri sık sık kullanıp kanalların arasında geziyorsunuz. Küçücük şehirde fotoğraf makinasını elinizden bırakamıyorsunuz.
Hediyelik eşya mağazalarının ve mis gibi kakao kokusunun yayıldığı, vitrinlerinde çeşit çeşit çikolataların sergilendiği dükkanların önünden geçerken her birinin içine girmemek için kendinizi zor tutuyorsunuz. Çikolata müzesi (Choco-Story) de var ama çok olumlu yorum okumadık.
Bira çeşitlerinin sergilendiği duvarı ile ünlü 2be’de bira tadımı yaptıktan sonra Quay of the Rosary bölgesine geçtik. Kanalları ve klasik binaları ile Brugge şehrinde en çok fotoğraflanan yerlerin başında geliyor.
Hafiften hava kararmaya başlamıştı ve akşam yemeğimizi buradaki restoranlardan birinde yiyip gece ışıklı halini de görme şansımız oldu. Oldukça romantik ve keyifli bir bölge.
Tabii ki şehir bu iki meydandan ve Quay of the Rosary bölgesinden ibaret değil…
Bira cennetine gelmişken nasıl üretildiğini de yerinde gözlenmemek isterseniz; De Halve Maan bira fabrikası gezilebilir. St. Jans Hospital (Sint-Janshospitaal): 800 yıllık hastane; 1978 yılına kadar hizmet vermiş şimdi ise müze olarak ziyarete açılmış. Hastanenin hemen yakınındaki Church of Our Lady Bruges (Église Notre-Dame de Bruges) şehrin diğer önemli kiliselerinden biri. İnşaatı iki yüzyıl (13.yy-15.yy) sürmüş. Kilisede Michelangelo’nun Madonna ve Çocuk isimli mermer heykeli de var. Belki ilginizi çeker, o kadar çok katedral ve kilise gördükten sonra çok özel olmadıkça artık önceliğimiz olmuyor.
Groeninge Müzesi: Belçika sanat tarihine dair çeşitli eserler sergileniyormuş, vakit ayıramadık. Hastanenin güneyinde kalan Béguinage (Begijnhof) Manastırı; beyaz renkli ev cepheleri ve sakin manastır bahçesi ile 1245 yılında kadınlar için kurulmuş. Bugün Béguinage, St. Benedict tarikatının rahibeleri ve evlenmemiş burada kalmaya karar veren birkaç Brugge kadınının yaşadığı yerdir. Burada 17. yüzyılda gündelik hayatın nasıl olduğu hakkında bilgi veriliyor. İlkbaharda nergizler ile dolu oluyormuş, kulağa hoş geliyor…
Minnewater Park: Şehrin güneyinde yer alan parkta Minnewater veya Lake of Love (Aşk Gölü) adlı dikdörtgen göl var. Yeşilliğin içinde huzurlu saatler geçirmekle birlikte burayı özel yapan; eğer göl köprüsünden (lake bridge) sevgilinizle birlikte geçerseniz sonsuz sevgiyi deneyimleyeceğinize inanılıyor olması. Bu elbette Aşk gölünü romantik bir noktaya dönüştürmüş. Parka Nisan – Mayıs döneminde giderseniz lalelerle dolu oluyormuş.
Şehir merkezindeki daha küçük olan Koningin Astridpark, kısa soluklanmak için keyifli olacaktır. Koning Albertpark da huzurlu zaman geçirebileceğiz diğer bir parkıdır. Güneşli yaz günlerinde parklar iyi korunak olacaktır. Yazın çok sıcak olmasa da rutubetli oluyor.
Dantel gibi özenle örülmüş başlığını neden mi koyduk? Şehirde dantel işçiliği yaygın ve hediyelik eşyaların başında dantel ürünleri geliyor. Hatta bir de müzesi var. Kantcentrum’a biz gitmedik ama dantel ve işçiliği ile ilgili ayrıntılı bilgiler veriliyormuş. Şehir o kadar özenle korunmuş, temiz ve göze hitap ediyor ki bize dantel gibi özenle örülmüş gibi geldi sizce de değil mi?
Brugge Yeme-İçme
Brugge yeme-içme deyince ilk akla gelecek; 400’ün üstünde çeşidi ile biraları olacaktır. Alkol kullanmıyorsanız biralarını tatma şansınız olamayacak ama çikolatası ile ünlü şehrin sıcak çikolatalarını denemeden dönmeyin deriz. Şekil şekil çikolataların satıldığı mağazalar öyle davetkar duruyor ki dışarıdan bakmakla kalamıyorsunuz. Waffle’da da iyiler. Biraları meşhur olunca yanında patates kızartmasız olmaz değil mi? Buharlı tencerede beyaz şarap ya da bira eşliğinde pişirilen midyeler patates kızartması ile birlikte servis ediliyor. Midye ve patates ikilisine Montreal, Kanada’dan aşinayız ve ilk yediğimizde çok hoşumuza gitmişti. Burada da denemeden olmaz dedik. Acaba tarz ve lezzetleri de benziyor mu? Sunumları birazcık farklı olsa da lezzetleri yakın. Bira ile birlikte fıstık ikram ediliyor.
Biralarının içinden seçmek ise çok zor. Arkadaşımızın tavsiyesi üzerine meşhur kiraz biraları “Kriek”i denedik ve Özlem’e buradan da teşekkür ederiz. Gerçekten farklı hoş bir lezzet olmuş. Affligem denedik onu da beğendik, alkol oranı %9.
Bira denemek için alternatif fazla, biz 2be Beer Wall’de denedik. Terası çok keyifli ama gittiğimizde doluydu. Girmenizle birlikte sizi boydan boya duvarlardaki camekanların içindeki çeşit çeşit bira şişeleri ve kadehler karşılıyor.
Bir de kenarda bira şişesi çizimli vespa fotoğraflanmak üzere poz veriyor.
Mekan hoş, bar bölümünde birkaç dilde menüleri asılı. Seçeceğiniz 3 küçük boy bira ve 3 çerezli menüleri 10 euro. Biz tam boy tercih ettik, yanımızdaki fıstıklar da biramıza eşlik etti.
Brugge Konaklama
Şehir içinde birkaç hostel dikkatimizi çekti, bizim gittiğimiz Ağustos ayında paylaşımlı oda fiyatları kişi başı 20 Euro civarıydı. İki kişi otel fiyatları 50 Euro’dan başlıyor. Yazının başında da belirttiğimiz gibi biz kamp yaptık.
Camping Memling’de iki kişi ve tek çadır 22.50 Euro’ya 1 gece kaldık. Kamp alanı genel olarak güzel ve temiz. Görevliler çok ilgili, elektronik eşyalarımızı akşam onlara bıraktık ve sabah şarj edilmiş halde geri aldık.
Brugge’daki kamp alanında sabah yaşadığımız sürprizi anlatmadan olmaz 😊
Masal diyarında geçirdiğimiz tatlı gezintiye akşam mışıl mışıl uyurken rüyalarımızda devam ettik. Sabah gezinin 414. gününe tatlı bir miskinlikle kalktık. Kamp alanının çadır bölümünde masa-sandalye yok ama bizi kırmayıp iki sandalye verdiler. Motosiklet çantalarının tekini de masa yapıp kahvaltımızı hazırladık. Kahvaltımızı bitirip şöyle kahve keyfi yapalım dediğimiz sırada tam önümüze bir araba park etti. Arkadaş, diğer çadır bölümüne araçla geçemediği için bizim önümüzü kapatıp eşyalarını arabaya yerleştirmeye başladı. Eh, bizim keyif kaçtığına göre biz de toplanmaya başladık.
Akşam motosikletin örtüsünü üstüne örtmüştük, ilk onu açtık. O sırada arkadaşın Türk müsünüz sorusu karşısında irkildik. Motosikletin birçok yerinde bayrağımızın çıkartması olsa da plakası TR değil. “Ben sizi tanıyorum siz Ayfer – Onur değil misiniz?” sorusu ile ikinci şoku yaşadık. Meğerse gezimizi uzun süredir takip ediyormuş ve motosikletin örtüsünü kaldırınca ilk Libertad’ı tanımış.
Fatih, toplanmayı bırakıp hemen eşi Ayşe Nur’u çağırmaya gitti. Hiç üşünmeyip arabaya yerleştirdikleri eşyaların içinden Türk kahvesi ile cezveyi çıkarıp bize kahve yaptılar. Kahve eşliğinde kısacık da olsa sohbet ettik. Eskişehir’den araba ile çıkıp Avrupa’yı geziyorlardı. Aslında Fatih’in ilk planında bizi örnek alıp motosikletle çıkmak varmış. Ama yeni evli çiftin birlikte ilk gezileriymiş ve kamp yapacakları için eşinin gözünü korkutmak istememiş. Önce araba ile deneyelim demişler. Araba ile çıkınca da ihtiyaçlarından çok daha fazlasını yanlarına almışlar. Bize de hemen fazla diyerek yanlarındaki konservelerden vermeyi ihmal etmediler. Sayelerinde 14 ayda ilk defa pastırmalı kurufasulye yedik. İçtenlikleri için ne kadar teşekkür etsek azdır.
Ayfer & Onur Öznar
Faceboook : AyferOnur Seyahatnamesi
Instagram : AyferOnur Seyahatnamesi
Youtube: AyferOnur Seyahatnamesi
4 Yorum
Bir kaç yerde daha Bruge şehrini okumuştum. şehrin güzelliğinden yazıların masalsı bir havası oluyor. Ellerinize sağlık.
Çok teşekkürler, Brugge şehri gerçekten masaldan çıkmış gibi duruyor 🙂 Selamlar…
Çok güzel bir yazı olmuş, insanın hiç düşünmeden gidesi geliyor. Bu yaz için planımız belli ama seneye düşünebiliriz. Teşekkürler, selamlar.
Erkan Bey, çok teşekkürler. Biz çok keyif alarak gezdik ve sizin de beğeneceğinizi tahmin ediyoruz. Gittiğinizde düşüncelerinizi paylaşırsanız seviniriz. Selamlar…