Dublin – İrlanda Bölüm 3
Güzel şeyler de oluyor dünyada!
Kaldığımız yerden İrlanda’ya devam edelim. Sevgili Serdar’ın sıcak karşılaması, bize odasını hazırlaması ve gece keyifli sohbetimiz bizi hem duygulandırdı hem de hala böyle güzel insanların varlığını bilmek umutlandırdı. Bu arada Serdar’a, motorlarıyla dünyayı dolaşan sevgili Tuğçe ve Fatih sayesinde ulaştık. Serdar motoruyla Türkiye’ye gelirken bizim gezginlerle (ridetoworld) bir dinlenme tesisinde denk geliyor ve tanışıyorlar… Dünya böylesine de küçük işte. Dublin’de nerede kalacağız diye Fatihler ile yazışırken Fatih hemen Serdar’a mesaj atıyor. Serdar anında bize ulaşıyor. Gelin sizi bekliyorum diye. Böyle güzellikler de oluyor dünyada!
Dublin’de 3 gece kalmayı planlayarak hareket ettik. Turistik bir geziden çok sıcak bir dostun yanında dinlenip keyifli vakit geçirdiğimiz ve güzel hatıralar edindiğimiz bir dönem oldu. Uzun yolculuklarda bu kısa aralar, nefes almanızı sağlıyor. Dinleniyor ve önünüzdeki yola tekrar odaklanabiliyorsunuz.
İlk günü hemen hemen öğleye kadar çamaşırlarımızı yıkayalım, foto ve videoları indirelim, ailelere merhaba diyelim derken evden çıkamadık… Öğlen gibi çıkıp atladık Luas tramvayına ve Dublin’in merkezine gittik. Serdar’ın evinin olduğu bölgeden gidiş-dönüş tek kişi 5.20 euro. Çift yön aldığınızda indirimli, eğer gün içerisinde çok kullanacaksanız günlük biletler daha uyguna gelecektir. Uzun kalışlarda, haftalık seçeneği de var.
Tramvaydan Serdar’ın ofisinin önünde inip evin anahtarlarını verdik. Ayaküstü biraz sohbet muhabbet derken Serdar’ın toplantı vakti gelince hop dedik biz kaçalım. Serdar’ın tavsiye ettiği, sahil kasabası Howth’a gitmeye karar verdik. Parkların (St. Stephen’s Green Park oldukça huzurlu) içinden yürüyerek Pearse tren istasyonuna ulaşıp aldık biletimizi atladık trene. Gidiş-dönüş bilet fiyatı; 6.15 euro. Biletleri hem girerken hem de çıkışta okutmak gerekiyor aklınızda olsun. Girişte okuttuğunuzda aktif ediliyor ve çıkışta gittiğiniz durağa göre ödemeyi düşüyor. Keyifli ve manzaralı bir yarım saat sonrası ulaştık Howth Yarımadası‘na.
Howth eskiden balıkçı kasabasıymış şimdi ise pubları, kafeleri, restoranları, yürüyüş yollarıyla daha bir turistik olmuş. Ufak tefek ama çok şirin bir kasaba. Bizim gibi hafta içi de gelirseniz daha huzurlu olacağına eminiz. Tabii buraya gelmişken balık ve deniz ürünleri yemeden dönülmez değil mi? Sahil kıyısında renkli restoranların birinde bir şeyler atıştırıp yürüyüşe başladık.
Biraz sahilinde dolaşıp dalgaların sesini dinleyip temiz havada keyif yaptıktan sonra kasabanın üst tarafına çıkılan yola doğru yürüyüşe geçtik. Kasabayı ve limanı yukarıdan göreceğiniz güzel manzaralar sunan yol daha sonra sarp yamaçların yanından devam ediyor.
Muhteşem manzaralı şirin evlerin yanından geçerek, belki bir saate yakın yürüdük. Bir süre sonra evler bitiyor, yürüyüş yapanların sayısı azalıyor ve sessizlik ile başbaşa kalıyorsunuz.
Dönüşte farklı bir patikaya girdik. Buradan ulaştığımız tepe nokta da çok güzel manzaraları olan bir yerdi. 4 farklı yürüyüş rotası var ve bu yollar 6 ile 10 km arasında değişiyor. Tepeden kayalardan denize atlayanları izleyebilirsiniz. Bir grup genç suya atlayıp tekrar kayaya çıkıp tekrar atlıyordu, bize de izlemesi eğlence oldu😊. Hava o kadar sıcak mıydı? Burası için sıcak ama bizim için serindi.
Birkaç saatlik yürüyüş sonrası tekrar kasabanın içine döndük. Parkında denize karşı dinlenip biraz daha huzur depoladık… Kasabada otel alternatifleri de var, gelindiğinde rahatlıkla 1 gece kalınabilir. Golfseverler için de golf sahalarının olduğunu belirtelim…
Tren istasyonunun karşı tarafında, herkesin girip fish&chips aldığı bir mekanı biz de merak edip bir porsiyon aldık. Biraz yağlı geldi ama fena değildi. Çok aç olsak daha rahat giderdi belki 😊. Açıkcası çok daha iyilerini yedik. Tren istasyonunun olduğu yerde de hoş kafeler var. Daha sonra trene binip geri dönüşe geçtik. Mart ayında karides festivali düzenleniyormuş, bu bölgeye tekrar gelmek için güzel bir bahane olabilir…
Dublin Gezilecek Yerler ve Gördüklerimiz
Temple Bar, İrlanda’nın en meşhur ve turistik publarından olsa da aslında bölgenin adı. Aynı bölgede birçok pub alternatifi var. Bölgeyi gezerken bir anda sağanak yağmura yakalandık ama anlık, biraz ıslanmaktan bir şey olmaz diyerek Grafton, Henry, O’Connell Caddeleri arasında dolaşmaya devam ettik.
Şehri bölen Liffey Nehri’nin üzerindeki köprülerden yağmur sonrası çıkan gökkuşağı ve gün batımını da izlemeden eve geri dönmedik. Nehirde kano yapılabiliyor, kalabalık bir grup vardı. Köprülerin üstünde fotoğraf çektirmek için de ufak bir sıra oluyor, sanki herkes fotoğraf için yarış halindeydi 😊.
Oh, yağmur durdu derken tam apartmanın bahçesine geldiğimizde tekrar bastırdı. Neyse çok ıslanmadan eve ulaşabildik. Akşam yine güzel bir yemek eşliğinde bol sohbet ile geç saatlere kadar oturduk. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Serdar’ın motosiklet ustasına uğradık. Uğramışken yağ değişimini yaptık. Olur da yolunuz düşerse Dublin’de güvenebileceğimiz bir usta var. İhtiyacınız olursa google maps’de Scotts Bikes diye aratırsanız bulabilirsiniz.
Öğleden sonra indik yine şehrin içine. Dublin’in güzelim caddelerini Serdar ile buluşana kadar arşınladık. Müzelere vakit ayırmadan dolaşayım derseniz bir günde çok rahat şehir içi dolaşılır. Şehrin mimari yapısı çok güzel. Birbirinden güzel binalar, kafeler, restoranlar ve caddelerin arasında dolaşmak gerçekten çok keyifli. Ayrıca Liffey Nehrinin etrafı da çok huzurlu ve köprüler ile güzel fotoğraflar yakalanabiliyor.
Dublin Kalesi, St. Patrick’s Katedrali, Trinity College, şehrin parkları (St. Stephens’s Green, Phoenix Park vs.), Liffey Nehri üzerindeki köprüler (Ha’penny ve Millennium köprüleri sadece yayalar için), The Spire, bira (Guinness Storehouse) ve viski üretim tesisleri (Old Jameson Distillery) görülecekler arasında yer alıyor. National Museum of Ireland (Ulusal Müze), Archaelogy (Arkeoloji Müzesi), Natural History (Doğa Tarih Müzesi), Country Life, Decorative Arts & History müzeleri ilgi alanınıza göre gezilebilir. Müzelerin girişi ücretsiz. Müze detaylarına web sayfasından DUBLİN MÜZELER ulaşabilirsiniz.
ABD’de yaşadığımız yıllarda 17 Mart gününü (St. Patrick’s Day) İrlandalılar festival havasında kutlardı. Eminiz ki Dublin’de bir 17 Mart’ı yaşamak çok farklı bir deneyim olacaktır. İrlanda’nın simgesi yeşil renk kıyafetler, 3 yapraklı yoncalar günü süslüyor, olmazsa olması tabii ki bira…
Serdar ile buluştuktan sonra önce yemek sonra lokal barları dolaşmaya başladık. Şehrin yerlisi olunca doğru yerlere gidip güzel biralar eşliğinde geleneksel müzik dinleme ve danslarını izleme şansımız da oldu. Dans edenler ne kadar keyifliyse onları izleyen bizler de çok keyif aldık. Cuma akşamı ve havanın da güzel olmasından dolayı hemen hemen her yer epey hareketliydi. Serdar’ın tavsiyeleri doğrultusunda farklı lokal biralar denedik ancak ünlü Guinness siyah biradan da epeyce tükettik o gece.
Ünlü Temple Bar’a da uğradık elbette. İyi bir rock grup vardı. Müziklerini beğenince epey takıldık Temple Bar’da… Cuma, Cumartesi akşamları publar biraz daha geç saate kadar açık ama hafta içi yasalardan dolayı erken saatlerde alkol satışını durduruyorlamış. O yüzden akşam yemekten sonra 20.00-20.30 gibi gelmekte fayda var. Temple Bar çıkışında da Serdar bizi başka bir mekana götürdü. Mekan çok kalabalık değildi ama komik bir şekilde bir Türk grubu ile karşılaştık. Gece geç saatte eve döndük, uzun süredir böylesi uzun bir gece geçirmemiştik. Yarın öğlen civarı Galler’e geçeceğimiz feribot kalkacağı için sabah çok geç olmadan uyanmak üzere diyerek uykuya daldık.
Sabah kahvaltı sonrası Serdar ile beraber çıkıp Dun Laoghaire’ye gittik. Oradan da Serdar’ın favori 1-2 yerini dolaştık. Sağ olsun Serdar bizi limana kadar getirdikten sonra ayrıldı. Bir gün yine bu güzel insanla karşılaşacağımızı biliyoruz. Herşey için çok teşekkürler Serdar😊.
Evet, ayrılık vakti ve Galler’e geçeceğimiz feribota bindik. Önümüzde 4 saatlik bir yolculuk var. Feribota geç girdiğimiz için oturacak rahat bir yer bulamadık ama 4 saat sohbet muhabbet derken çabucak geçti. Hiçbir pasaport işlemi olmadan İrlanda’dan Birleşik Krallığa giriş yapmış olduk.
Bir hafta sonunda İrlanda; güleryüzlü, sıcak kanlı ve yardımsever insanları ve kendine hayran bıraktıran doğası ile anılarımızda yerini aldı. Göremediğimiz yerler ise aklımızda kaldı. Bir gün daha fazla zaman geçirmek üzere geleceğimizden emin olarak bu huzurlu insanların ülkesinden ayrıldık.
Bu yazımız İrlanda serisinin 3. bölümüydü. İlk 2 bölümü de okumak isterseniz aşağıdaki linklere tıklayarak ulaşabilirsiniz.
İrlanda ile ilgili bazı film önerileri
Daha fazla film olabilir ancak ilk aklımıza gelenler ile başlayalım. Bloody Sunday, İn the Name of the Father, P.S. I love You filmelerini izleyerek başlayabilirsiniz. Film tavsiyeleriniz varsa yorum olarak bırakırsanız seviniriz. Biz de listemize ekleriz.
Gidemediğimiz yerler
Glendaloug’i Serdar özellikle tavsiye etmişti ama fırsat bulup gidemedik. P.S. I love You filminin İrlanda bölümleri burada çekilmiş.
Trim Castle, tavsiyeler arasındaydı. Brave Heart’ın sahnelerinin çekildiği kaleye de maalesef gidemedik.
İrlanda ile ilgili ilk 2 bölümde yol üzerinde olup hava şartlarından tam olarak gezemediğimiz Connemara Loop, Mizen Head, yağmurda geçip tat alamadığımız Killarney Ulusal Parkı da aklımızda kalan yerler oldu.
İrlanda Cumhuriyeti Tavsiyeler
- Para birimi: Euro (Biz oradayken 1 Euro – 4.14 TL civarıydı. (Ağustos 2017))
- Elektrik prizlerinin 3 girişli olduğunu unutmayın. Yanınıza ona göre aparat almanızı tavsiye ederiz.
- Trafik soldan akıyor. İngiltere’den gelmişseniz trafiğe alışmışsınızdır…
- Şehir suyu içilebiliyor.
- Yağmurluk veya şemsiyeniz yanınızda olsun.
- Dublin ulaşımla ilgili güncel bilgilere web sayfalarından ulaşabilirsiniz.
Tren için linki; irishrail.ie
Tramvay için linki; luas.ie
Otobüs için linki; www.dublinbus.ie
Dublin havaalanı – şehir içi hızlı ulaşım, turlar için linki; dodublin.ie/airport-transfers
- Şehrin ana merkezini çok rahatlıkla yürüyerek gezebilirsiniz, bisiklet de kiralanabilir.
- Dublin’de tramvaylara binmeden önce biletinizi okutup aktif hale getireceğiniz makinalar var önce ona okutup sonra inerken de yine aynı makinalara okutmanız gerekiyor. Başlarında kontrol eden bir görevli yok ama sistem güven üzerine kurulu eminiz siz de bu güveni kötüye kullanmak istemezsiniz. Bazen kontroller olduğunu da hatırlatalım, eğer yakalanırsanız cezası ağır olacaktır… Aynısı trenlerde de geçerli girişte kapılar açık olsa bile biletinizi veya kartınızı okutmanız gerekiyor, sırf çıkışta okutursanız indirimden yararlanamıyorsunuz.
- İrlanda Cumhuriyeti’ne, T.C. pasaportunuzda geçerli, çok girişli İngiltere C vizesi var ve İrlanda öncesinde giriş yapılmışsa “Visa Waiver (Vize Muafiyet)” uygulaması ile ekstra vizeye gerek kalmadan girilebiliyormuş. (2021 yılına kadar diye biliyoruz, gitmeden önce kontrol etmekte fayda var.)
Ayfer & Onur Öznar
Faceboook : AyferOnur Seyahatnamesi
İnstagram : AyferOnur Seyahatnamesi
Youtube: AyferOnur Seyahatnamesi
6 Yorum
Bütün yazılarınızı olduğu gibi İrlanda serinizi de keyifle okudum. Tesekkurler Ayfer & Onur, sevgilerimle.
Erkan Bey, biz de teşekkür ederiz. Sevgilerimizle, selamlar…
Yazılarınız o kadar samimi ,o kadar içten ki, bunun yanında o kadar bilgilendirici ki okurken bitmesin sonu gelmesin diye içimden geçirirken buluyorum kendimi… Çok teşekkürler Ayfer Onur..
İçten yorumunuz için çok teşekkürler. Yazılarımızı beğenerek okuyor olmanıza sevindik, umarız faydalı da olurlar. Sevgiler, selamlar…
Aklım braveheart şatosunda kaldı açıkçası 🙁 Harika bir rehber yazı olmuş çok merak ettiğim bir ülke İrlanda !
Sevgili Şükran, çok teşekkürler. Bizim de en çok merak ettiğimiz Avrupa ülkeleri arasındaydı ve tekrar gidilir diyoruz. Birlikte gitsek ne güzel olur :). Sevgiler, selamlar…