Doğanın Tarihle Kavuştuğu Cumberland Adası
Doğanın içine yolculuk etmek ve bu yolculukta denizden ormana, vahşi atlardan yırtıcı kuşlara, Amerikan Yerlilerinden Kolonist Amerikalıların tarihine kadar gözlemlemek isterseniz Cumberland Adası’na günübirlik gitmenizi veya kamp yaparak birkaç gün geçirmenizi tavsiye ederiz. Cumberland Adası, Georgia eyaletinin en büyük bariyer adası ve Kuzey Yarımküre’deki en muhteşem doğal yaşam alanlarından birine sahiptir.
ABD’deki Ulusal Parkların içinde yer alan Cumberland Adası‘nın doğasının korunabilmesi için günlük en fazla 300 kişinin ziyaretine izin veriliyor. Adaya, Ulusal Parkın veya Greyfield Otelin sağladığı tekneler ile gidilebiliyor. Araba veya motorlu herhangi bir araç ile gidilmesi mümkün değil. Genellikle Ulusal Parkın sağlamış olduğu tekne ile geçiş yapılıyormuş. Biz de bu şekilde St. Marys, Georgia şehrinden kalkan tekne ile adaya gittik. Greyfield otelin tekneleri ise; Florida eyaletinin Fernandina sahilinden kalkıyor.
Özellikle ABD’deki tatil dönemleri ile hafta sonları çok yoğun olduğu için önceden telefon veya faks ile ulaşıp rezervasyon yaptırılması tavsiye ediliyor. Biz de gitmeden 3 gün önce arayıp rezervasyonumuzu yaptırdık. Biletlerimizi almaya gittiğimizde önümüzdeki kişi rezervasyonsuz şansını denemek istedi ancak o günkü limitlerinin dolduğunu ve yer olmadığını söylediler. Tekne kalkmadan yarım saat önce gelip giriş işleminiz yapılıyor ve biletinizi alıyorsunuz. Bir nevi check-in yapılıyor diyebiliriz. Adaya, yaz ve kış döneminde farklı gidiş geliş saatleri var. Biz giderken ilk tekne sabah 9:00’daydı. İkinci tekne ise 11:45’deydi.
Ulusal Parkın web sitesinden gidiceğiniz dönemdeki tekne saatlerine ve Cumberland Adası ile ilgili geniş bir bilgi ağına ulaşabilirsiniz. Linke tık tık…
Böylesi doğal bir adaya giderken nelere dikkat etmeli ve yanınızda öncelikle götürmeniz gerekenler neler olmalı?
Adada yiyecek ve içecek olmadığını her şeyden önce belirtelim. Bilet alırken de zaten bu konuda uyarıyorlar. Dolayısı ile ona göre hazırlanıp gitmeniz gerekiyor. İçme suyu adanın belirli bölgelerinde mevcut, yanınızda götürdüğünüz şişeler boşalırsa doldurabiliyorsunuz. Ama şişede su satılmadığını unutmayın. Biz yanımıza 6-7 şişe su, öğlen için sandviç ve kraker gibi atıştırılacak yiyecekler alarak gittik. Ağırlık fazla olunca yürürken özellikle sıcaklığın daha çok hissedildiği açık alanlarda yemek ve içecek yükü zorlayabiliyor. Özellikle yürüyüş yapmayı planlıyorsanız ona göre yükünüzü ayarlamanızı tavsiye ederiz. Bisiklet kiralamayı düşünüyorsanız, bisikletlerin sepetlerinin olmadığını okuduk. Rahat taşıyabileceğiniz bir sırt çantası ile gitmenizi öneririz.
Kamp yapmak isterseniz de yine Ulusal Park görevlileri ile görüşerek kampta kalacağınızı belirtmeniz gerekiyor. Gerekli ayarlamalar onlar tarafından yapıyor. Tekneden indikten sonra da nerede nasıl işlemlerinizi yapacağınızı anlatıyorlar. Kamp alanına eşyaların kolay taşınması için de el arabası tarzında arabaların olduğunu gördük. Ayrıca adada bir tane de otel bulunuyor. The Greyfield Inn kalmak için pahalı diye belirtilmiş. Biz de merak edip sayfalarından baktık; en uygun odaları gecelik 475 dolardan başlıyormuş.
Adada sivrisinek çok; o yüzden yanınınzda mutlaka sinek kovucu ilaç bulunsun. Ekim ayının ortasında gitmemize ve 2 saatte bir sinek kovucu sürmemize rağmen epey ısırıldık. Ayrıca kene konusunda uyarılar var. Keneler genelde Mayıs ayında çok görülüyormuş. Gitmeden önce bu konuda biraz çekindik ama birçok ailenin terlik, şort giyerek gittiğini görünce içimiz biraz rahatladı. Adaya vardığımızda ise; gidenlerin çoğunun ormanın içinde yer alan patika yolları kullanmadığını da gördük. Neyse ki başımıza sivrisinek ısırıkları hariç bir şey gelmedi.
Adada bol bol vahşi at görebiliyorsunuz. Çok fazla yaklaşmamamız konusunda uyarı yapıldı. Çifte atabilir veya ısırabilirlermiş. Timsah, çıngıraklı yılan, yaban hindisi, rakun, Armadillo, deniz kaplumbağası, atlar, farklı türlerde yengeçler, sürüngenler ve çeşit çeşit kuşlar ise adanın sakinleri. Biz armadillo, akbaba, yaban hindisi, at ve birçok farklı türde kuş gördük. Sahilde ise; köpekbalığı dişi ve bol bol istiridye kabukları bulabilirsiniz dediler. Köpekbalığı dişine çok bakındık ama göremedik.
Adanın sahillerinden denize de girilebiliyor. Hava durumuna göre gelirken yanınınzda mayonuzu da getirmeyi unutmayın. Tabii ki güneş kreminiz yanınızda muhakkak bulunsun, zamanınızın çoğunu açık alanda geçireceğiniz için güneşli, sıcak bir havada gittiyseniz ihtiyacınız olacak.
Cep telefonlarının kapsaması adanın tamamında iyi değil ama eskiye göre daha iyi çektiğini söylediler. Yanınızda şarjı dolu bir cep telefonu olmasında fayda var. En azından acil bir durumda 911’i arayabilirsiniz.
Tekneye binmeden önce adadaki tehlikeler hakkında ve ada ile ilgili genel bilgiler veriliyor. Ayrıca bilet alma sırasında da adanın haritası veriliyor. Haritada su ve tuvaletlerin olduğu noktaların bilgileri de var. Adanın bazı bölümleri özel mülk ve bu bölgelere girilmemesi söyleniyor, haritada da bu bölgeler belirtilmiş. Ayrıca haritada vahşi yaşamın daha yoğun olduğu bölgenin sınırları kırmızı çizgi ile çizilmiş. (Wilderness Area Boundary).Bu bölgeye geçilip geçilmemesi konusunda da tekneye binerken uyarıyorlar. Biz giderken bu bölgeye geçmememiz tavsiye edildi. Ve kesinlikle hayvanları beslemememiz konusunda uyarıldık.
Eğer günübirlik gittiniz ve dönüş teknesini kaçırırsanız ne olacak? Charter botlarla dönülmesi gerekiyormuş. Herhalde oradaki görevliler yardımcı oluyordur ama kaçırmamaya dikkat etmekte fayda var.
Cumberland Adası’nda Yapılacaklar
Ada yürüyüş parkurları, hayvan çeşitliliği, birbirinden eşsiz sahilleri ile doğaseverler için zaten başlı başına mükemmel bir yer. Ayrıca tarihi birkaç yerinin olması ve bilgiler alıyor olmanız, eski çiftliklerden birine yapılan tur da adaya farklı bir özellik katıyor. Adanın kuzeyine de 5-6 saat süren ücretli bir tur düzenleniyor, bu tur için de önceden rezervasyon yaptırılması gerekiyor.
Biz sabah 9’da kalkan ilk tekne ile gittik ve akşam üzeri 16:45’de kalkan son tekne ile geri döndük. Tekne adaya vardığında Dungeness Dock ve Sea Camp Dock isimli iki durakta duruyor. İlk durakta (Dungeness Dock) veya ikinci durakta (Sea Camp Dock) inip bisiklet kiralayarak da gezmeye başlayabilirsiniz. İlk durakta bisiklet kiralayamıyorsunuz. Ayrıca kamp yapacaklar mutlaka ikinci durakta inmesi gerekiyor. Bisiklet sayısı sınırlı olup günlük kirası 15 dolarmış. O yüzden bisiklet kiralamayı düşünüyorsanız ilk tekne ile gitmenizi tavsiye ederiz. Bisiklet ile sadece ana yolda (ana yol dediğimize bakmayın o da tek şeritli toprak yol) gidilmesine izin veriliyor, yürüyüş yollarına girilmesi yasak. Dönerken teknenin kalktığı her iki durağı da kullanabilirsiniz. Kalkıştan 15 dakika önce duraklardan birinde olmanız tavsiye ediliyor. Tam saatinde ikinci duraktan kalkıyor ve 5 dakika sonra birinci durağa uğrayıp dönüşe geçiliyor. Yolculuk yaklaşık 35 dakika sürüyor.
Biz ilk durakta inerek keşfimize başladık. Karşımıza gelen ilk bina ‘Ice Cream House-Dondurma Evi’. Hani adada yiyecek yoktu dediğinizi duyar gibiyiz ismi yanıltmasın bu ev küçük bir müze. Müzede M.Ö. 4000’li yıllardan günümüze kadar ada ile ilgili tarihi bilgiler yer alıyor.
Daha sonra gözlerimizin açıldığı çok güzel bir yoldan ilerleyerek Dungenees harabelerine geliyoruz. Bina 1959 yılında bir kaza sonucu yanmış ve adanın sahibi Carnegie ailesine aitmiş. Aile adayı 1971 yılında ABD Ulusal Park kuruluşuna bağışlamış. Doğal güzelliklerinin değerini bildikleri gibi bir de daha iyi korunmaları için özel mülklerini devletin koruma altına alması için bağış yapanların sayısı az değil. Bazıları belki belli bir bedel veya farklı bir kazanç sağlıyor olabilir bu konuda çok detaylı bilgimiz yok. Ama bağışlandıktan sonra bu yerlerin korunduğunu, bozulmamış olduğunu görmek bile hayranlık uyandırıyor. Kimbilir belki bir gün bizim ülkemizde de böyle güzel insanlar çıkar ve doğal güzelliklerin değeri anlaşılır. Harabelerin hemen güney tarafında otlayan birçok vahşi ata rastlıyoruz. Fotoğraflarını çekip sahile doğru yürüyüşe devam ediyoruz.
Sahile giden patika yolda geri dönenler yolun geçilebilir olmadığını söyleseler de biz ısrarla yolumuza devam etmeyi tercih ediyoruz. Bizim ısrarla gittiğimizi gören bir aile de bize katılıyor. Birkaç yerde geçiş yapacak yer bulmada zorlansak da kum tepelerini, yolu kapatmış su gölcüklerini ve farklı bitki örtüsünü geçerek hep birlikte sahile ulaşıyoruz.
Daha sonra da vaktimizi biraz sahilde geçirip tekrar adanın içine yönelip belirlediğimiz rotada yürüyüşümüze devam ediyoruz. Yürüyüş patikaları gerçekten çok güzel, etkileyici ve inanılmaz rahatlatıcı bir doğanın içinde yürüyorsunuz. Farklı ağaçlar, çiçekler, çeşitli türde rengarenk kuşlar ve doğanın büyüleyici huzuru eşliğinde tahmini olarak 15-16 kmlik bir yürüyüş yaptıktan sonra teknemizin kalkmasına 15-20 dakika kala geri dönüyoruz. Açıkcası zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile, son tekneyi kaçırmamak için dönüş yolunu biraz hızlı yürümüşüz 🙂
Yürüyüşümüz esnasında kamp alanlarının bazılarını gördük. Kendinizi doğanın içinde tümüyle özgür hissedebileceğiniz kamp alanları var. Bir haftanın üzerinde kamp yapılmasına izin verilmiyor. Eğer 3-4 gününüz varsa doğanın içinde kalıp günlük yürüyüşler yaparak adayı iyice keşfedebilirsiniz.
Adanın belirli noktalarında tuvalet ve su ihtiyacınızı karşılayabileceğiniz yerler var. Haritada hepsi gösteriliyor. Plajların çıkışlarında duş bölümlerinin olması ise ayrıca dikkatimizi çekti. Adada en ufak ayrıntı düşünülmüş. Adanın biz sadece 3/1’ini gezebildik. Haritada vahşi yaşam alanının olduğu bölüme gittiğimiz dönemde gidilmesini tavsiye etmedikleri için göremedik. Bu bölümde de ayrıca kamp alanları var.
Cumberland Adası fotoğraf albümümüz için linki tıklayınız… Cumberland Adası Fotoğraflarımız
Cumberland Adası’na geçiş için gittiğimiz St. Marys şehri ise ufacık şirin bir kasaba. Ufak tefek restoranları, kafeleri ve hediyelik eşya dükkanları ile eminiz ki özellikle Cumartesi günleri hareketli oluyordur. Çok güzel Bed&Breakfast’lar mevcut. Şehri hareketli tutmak için dönem dönem festivaller ve etkinlikler düzenleniyor. Biz yemek için dışarıdan hoşumuza giden ‘Blue Goose on Osborne” kafeye uğradık. Akşama ismen tanışacağımız Lorraine öğlen hariç yemek servisi yapmadıklarını söyledi. Ne tarz yemek tercih ettiğimizi sordu ve balık dememiz üzerine 2 tane restoran ismi verdi. Bir tanesinin açılmasına henüz vakit olunca St. Marys Seafood restoranına gittik. Dışarıdan baktığınızda çok da bir özelliği yok gibi duruyor ama epey talep gören lokal bir restorandı. Yemeklerinden ve servislerinden genel olarak mennun kaldık. Eğer bu bölgedeyseniz ve açsanız tavsiye ederiz. Bu bölgedeki bazı restoranların saat 17:00’dan sonra servise başladığı aklınızda bulunsun. Cumberland Adası’ndan gelecek son tekneye göre açılış saatlerini ayarlıyorlar…
Yemekten sonra kahve içmek için tavsiye aldığımız kafeye tekrar uğradık. Kafede Kathy ve kafenin şefi Lorraine ile tanıştık. Yaklaşık bir saat kadar güzel bir sohbet eşliğinde kahvelerimizi içtik. Eğer St. Marys’e geldiyseniz Blue Goose On Osborne’a uğrayıp bir şeyler yiyebilir, içebilir, ufacık şirin dükkanlarına göz atabilirsiniz. Bu arada bölgedeki restoranlar arasında iyi yorum almış yerlerin başında geldiğini de belirtelim.
St. Marys’de Nerede Kaldık
Kamp yaparken genelde eyalet parklarını tercih ediyoruz ama bu sefer yer bulamadığımız için 95 nolu otobona yakın özel KOA’nın kamp alanında kaldık. Şimdiye kadar kaldığımız en güzel kamp alanlarından biri oldu. Temizliği, sabah kahvaltısı ve sıcak sohbetleri ile aklımızda kalacak. Unutmadan eğer ABD ve Kanada da uzun süreli geziyor ve kamp alanlarını tercih edecekseniz KOA’nın kamp alanlarını inceleyebilirsiniz. Eğer üye olursanız, bir yıllığına 27 dolar kadar bir ücret ödeniyor, her kamp yapışınızda yüzde 10 indirim alıyorsunuz. Biz 3 gece, sabah kahvaltı dahil gecesi 30 dolardan kaldık. Kahvaltıda wafel, krep, meyve suyu ve kahve var, beklentiniz yüksek olmasın. Ev yapımı wafel ve kreplerinin lezzetli olmasının yanında sohbet ortamı güzeldi.
Bu Bölgede Başka Neler Yapılabilir
St. Marys kasabasının kuzeyinde kalan St. Simons Island, Sea Island, Jekyll Island, Little St. Simons Island ve Brunswick’i kapsayan The Golden Isles bölgesi olacaktır. 4 bariyer adanın nefes kesen manzarasını bozulmamış bataklıklar tamamlıyor. Güneye özgü live oak (meşe ağacının bir türü) ağaçlarının görselliği ise gezimiz boyunca bizi ayrıca etkiledi. Neredeyse her ağacı ve yollarda sundukları dinlendirici görselliği fotoğraflamak istedik. Sanki o devasa ağaçlar kollarını açmış bizi kucaklamak için bekliyordu.
Sea Island’a gitmedik ama oldukça meşhur iki resortun olduğunu okumuştuk. Ayrıca golf sahaları ile de talep gören bir adaymış. Little St. Simon adasına, sadece tekne ile gidilebiliyor. Adada su sporları, bisiklet, kuş izleme (239 kuş türü varmış), balık tutma gibi aktiviteler var. Özel mülkiyet olan adada kalmak için tek alternatif olan The Lodge on Little St. Simons Island otelin gecesi ise 600 dolardan başlıyor. Ayrıca günlübirlik turlar da düzenleniyormuş. Bu adaya da gitmediğimizden rakamları hakkında bilgimiz yok.
St. Simons Island
St. Simons adası zamanında Afrika’dan getirilmiş kölelerin çalıştırıldığı pirinç ve pamuk tarlalarının olduğu bir adaymış. Şimdi ise turistik şirin bir yer haline getirilmiş. Merkezinde çok güzel kafeler, restoranlar, hediyelik eşya satan dükkanlar yer alıyor. Çok keyifli birkaç saat geçirilebilir. Ayrıca ada yakınlarında tarihi kale (Fort Frederica) ve birçok doğa aktivitesinin yapılabileceği yerler var. Adadaki Deniz fenerinin (St.Simons Island Lighthouse) orijinali 1811 yılında inşa edilmiş. Amerikan İç Savaşı sırasında hasar görmüş olsa da restore edilerek tekrar aktif hale getirilmiş ve günümüzde de kullanılmaktadır. Adanaın sahilleri güzel ama denizi için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Belki iyi bir dönemine denk gelmemiş olabiliriz.
Daha önce de bu adaya uğramış ve öğle yemeğimizi yiyecek kadar vaktimiz olmuştu. Bu sefer de yine bu bölgede öğle yemeğimizi yedik. Her iki restoran da Mallery Caddesi üzerinde ve her ikisinden de mennun kaldık. Iguanas Seafood Restaurant deniz ürünleri ve balık ağırlıklı bir restoran, özellikle karides deneyin deriz. Palm Coast Coffee Cafe Pub’da hem yiyecek çeşitliliği fazla hem de ortamı çok hoş. Burayı da tavsiye ederiz.
Jekyll Island
Girişi ücretli olan Jeykll Adası müthiş doğası ile sizi etkileyecektir. Birkaç saatimizi geçirebildiğimiz bu adadan çok keyif aldık. İnanılmaz güzel ağaçları, doğası, uçsuz bucaksız kum sahili, yürüyüş yolları ve tarihi ile gerçekten görülmeye değer. Biz kalmadığımız için adada nerede kalınabilir konusunda bilgi veremeyeceğiz ama güzel bir kamp alanı var. Ayrıca otel ve bed & breakfast seçenekleri de var. (Giriş ücreti arabalar için 6 dolar)
St. Simons ve Jekyll Adası fotoğraf albümümüz için linki tıklayınız… St.Simons & Jekyll Adası Fotoğraflarımız
St. Marys bölgesine araba ile sadece 35 dk. uzaklıkta Florida eyaletinin sınırlarında yer alan Amelia Adası da şehir merkezi, sahilleri ve doğal eyalet parkları ile herkese geniş bir yelpaze sunuyor. Cumberland Adası’na gelmiş ve bu sevimli adaya da bu kadar yakınlaşmışken uğramanızı tavsiye ederiz. Amelia Adası yazımız için linki tıklayınız…
Cumberland Adası gezimiz tahminimizden çok daha keyifli geçmişti. Atlanta’ya eve dönüş yolunda Savannah’a bağlı Moon River District bölgesine de uğrayarak keyifli birkaç saat daha geçirdik. Savannah yazımız için linki tıklayabilirsiniz…
2 Yorum
Emeğinize sağlık 🙂
Teşekkürler Yaprak, adresini e-maille veya facebook sayfamıza mesajla gönderirsen, kartını hemen postaya veririz. Selamlar…