Blues ve Caz’ın kalbinin attığı şehir: New Orleans
ABD’nin en renkli şehirlerinden New Orleans, 1700’lerde Fransızlar tarafından kurulmuştur. Mississippi nehri sayesinde, 1800’li yıllarda liman kenti olarak gelişmiş ve önemli bir ticaret merkezi olmuş. 1803 yılında ABD, New Orleans’ın da dahil olduğu Fransızların hakimiyetindeki bölgeleri satın almış.
Çevresindeki pamuk ve tütün tarlaları ise; Köle ticaretinin en yoğun olduğu şehirlerden biri olmasına yol açmış. Kalemimiz ve yüreğimiz köle yazmaya varmıyor o yüzden yazının devamında Afrikalılar olarak bahsedeceğiz. Günümüzde şehrin ekonomisinin dinamosu turizm ancak eğitim seviyesi ve suç oranının yüksekliği de şehrin en önemli sorunlarından diyebiliriz. ABD’de güney eyalet ve şehirlerinin maalesef ortak kaderi bu. Ekonomisi zayıflayan her şehrin hem eğitim seviyesi kötüye gidiyor hem de suç oranı yükseliyor. Bu şehir ve bölgelerde ağırlıklı nüfus siyah ırktır. Irkçılık kişisel olarak belirgin olarak yapılmasa da siyasette, bürokraside ve toplumda hâlâ yerini koruyor olması çok üzücü.
New Orleans, Afrika, Amerika ve Fransız kültürlerinin zaman içinde kaynaşması ile ABD’nin başka bölgelerinde göremeyeceğiniz farklı bir kültür oluşumunu yakalamış. Bu etkileşim sonucunda şehir Caz müziğinin kalbi olmuş diyebiliriz. Caz’ın doğum yeri olarak New Orleans’daki Kongo Meydanı kabul ediliyor. Afrikalı çalışanlar her pazar günü Kongo Meydanında buluşup kendi müziklerini yaparak ve şarkılarını söyleyerek acılarını dindirmeye calışıyorlarmış. Afrikalıların yaptığı müziğin lokal kilise müziği ile yorumlanması sonucunda Caz müzik doğup gelişmiş ve zamanla şehrin can damarı olmuştur.
2005 yılının Ağustos ayında ABD tarihinin en şiddetli felaketlerinden birini yaşıyor şehir… “Katrina Kasırgası” şehri vuruyor. Pontchartain Gölü ile Mississippi nehrinin arasında kalan New Orleans şehrinin %80’i kasırganın etkisiyle suların altında kalarak büyük acılara sahne oluyor.
100 milyar doların üzerinde maddi hasar bırakan kasırga maalesef 1000 kadar canı da alıyor. Bizim ilk gittiğimiz 2010 yılı yazında Katrina’nın yarattığı sıkıntılar hâlâ belirgindi. Hasar alan binaların birçoğu kullanılmaz haldeydi ve yaralar daha tam sarılamamıştı. Katrina’dan sonra Mississippi nehrinin tekrar taşması olasılığına karşın özellikle Downtown, French Quarter bölgelerine zarar vermemesi için yaklaşık 3 metrelik duvarlar örülmüş. Zaten bu bölgeler Katrina kasırgası esnasında da daha az etkilenmiş.
İngilizler, 1755 yılında Kanada’nın “L’Acadia” şu anki adıyla Nova Scotia bölgesinde yaşayan Fransızları New Orleans’a sürmüşler. Gelenlere Acadian denilmiş ve bu isim daha sonraları Cajun’a dönüşmüş. Şehirde Cajun kültürünün hakimiyeti özellikle New Orleans mutfağında hissediliyor.
New Orleans’ı her yıl çekici yapan dünyanın en ünlü karnavallarından sayılan “Mardi Gras” kutlamalarıdır. Fransızcadan geldiği için okunuşu ise “mardi gra” dır. Hristiyanlıktaki büyük perhiz (Lent) dönemine hazırlık için yapılan Mardi Gras sezonu, Noel’den sonraki 12. gecede yani 6 Ocak’ta başlar. Mardi Gras (Fat Tuesday diye de geçer) günü o yılki Easter (Paskalya) gününden 47 gün önceki Salı gününe denk gelir. (3-Şubat 9-Mart arasındaki bir Salı günü)
Karnaval boyunca özellikle hafta sonları balolar, geçit törenleri, eğlenceler, konserler vs. düzenlenir. Perhizin başlayacağı Çarşamba gününden önceki gün Mardi Gras gününün son günü ve ondan önceki son hafta en büyük kutlamaların olduğu dönemdir. Hatta o hafta sonu New Orleans şehir merkezine girmek neredeyse mümkün olmuyor. Kutlamaların sembolü sayılan King Cake (Kral Keki) tarçınlı hamurdan içi boş daire şeklinde yapılan üstü mor, yeşil ve altın renkli toz şekerlerle süslenir. Mor adaleti, yeşil inancı, altın rengi ise gücü simgeler. Bu üç renk Mardi Gras’ın diğer sembolü sayılan boncuk kolyelerde ve takılan maskelerde de kullanılır. İlk başlarda sadece bu üç renk kullanılırken zamanla daha da renklenmiş. Boncuk kolyelerin havada uçuştuğu, şehrin en renkli olduğu bu dönem eğlenceyi ve kalabalıktan rahatsız olmayanlar için en ideal zaman olacaktır.
Mardi Gras zamanı çok kalabalık olan şehir özellikle hafta sonları veya ABD’de resmi tatil dönemlerinde de inanılmaz hareketli oluyor. Klasik Amerikan şehirlerinin aksine kendine has bir karakteri ve ruhu olan New Orleans her zaman canlı, renkli ve herkesi kucaklıyor.
New Orleans’da Gezilecek ve Yapılacaklar
French Quarter: Şehrin kalbi burada atıyor. Barlar, restoranlar, müzik kulüpleri, antikacılar, sanat galerileri ne ararsanız bu bölgede yer alıyor. Bourbon Street ise French Quarter’ın kalbi olmuş. Farklı yıllarda iki kez bulunduğumuz şehirde Bourbon Street her defasında gece inanılmaz kalabalık ve eğlenceliydi. Gece sokak trafiğe kapıtılıyor ve alkol serbest. Frenchmen sokağı da barları ve caz kulüpleriyle Bourbon Sokağından daha iyi alternatifler sunuyor.
Jackson Meydanı ve St. Louis Katedrali şehrin ilk kurulduğu bölge. Katedral ilk haliyle 1720 yılında inşa edilmiş ve Kuzey Amerika’daki en eski katedraldir.
Meydan sokak müzisyenleri, falcılar ve ressamlar ile günün her anı hareketliliğini koruyor. Meydanın güneyindeki Decatour sokağından da faytona binerek bu güzel şehri dolaşabileceğinizi unutmayın. Louis Armstrong Park ve Kongo Meydanı görülecekler arasındadır.
Gündüz ise French Quarter’daki sokaklardaki evlerin balkonları fotoğraf severlere çok güzel manzaralar sunuyor. Birçok yerde denk geldiğiniz canlı performansları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacasınız. Sokaklarında dolaşmak gerçekten çok keyifli bu şehrin…
Preservation Hall: Caz dinlemek için şiddetle tavsiye edilen bir mekan. Çok fazla talep olduğu için New Orleans’a gitmeden önce web sitelerinden bilet bakmakta fayda var. Küçük gruplar halinde salona alınılıyor ve var olan grup dinleniyor. Daha sonra yerinizi yeni gelenlere bırakıyorsunuz.
French Market: Zamanında Mississippi nehri aracılığıyla şehre gelen gemilerden çıkan mallarının satışı için kurulmuş bir pazarken şimdi daha çok hediyelik eşya bulabileceğiniz bir market olmuş.
Nehir Turları: Mississippi nehrinde yapılan çeşitli gemi turları farklı ve güzel bir aktivite olabilir. Detaylı bilgi için www.steamboatnatchez.com inceleyebilirsiniz.
Garden District: Güney eyaletlere has mimarisi ile geniş evleri, kocaman ağaçları, zevkli yolları ile Garden District de kendine hayran bıraktırıyor. Keşke daha fazla vaktimiz olsaydı da daha fazla sindirerek gezebilseydik. Biz araba ile dolaştık ancak Canal Street’den kalkan troleybüs (streetcar) ile şehrin Garden District ve Uptown bölgelerine gidilip gezilebiliyor.
Streetcar (troleybüs) St. Charles, Canal Street, ve the Riverfront olmak üzere 3 ayrı hatta çalışmakta olup rahat ulaşım için tercih edilebilir. New Orleans ulaşım ve fiyat bilgilerine linki tıklayarak ulaşabilirsiniz. New Orleans Ulaşım
Plantasyon Turları: İlgisini çekenler için 1800’li yıllardaki yaşamı yansıtan plantasyon turlarında eski çiftlikler, malikhaneler gezdirilip o döneme ait bilgiler aktarılıyor. Detaylı bilgi için ekteki web sitesinden bölgedeki en çok adı geçen plantasyonu inceleyebilirsiniz.
(www.oakalleyplantation.com)
Bataklık Turları: Şehirde dolaşırken bataklık turları ile ilgili bilgiyi birçok yerde görebilirsiniz. Eğer ilginizi çekerse; bu turlara katılarak birkaç saat şehirden uzaklaşıp doğal yaşamı gözlemleme ve timsahları görme şansını yakalayabilirsiniz.
Mezarlıklar: Şehrin deniz seviyesinin altında olması sebebiyle toprak altına defnedilme yerine mezarlar toprak üstüne yapılmış. Dolayısı ile görsel olarak daha farklı bir mezarlık haline gelmiş. Mezarlıklara turla gidilebildiği gibi tursuz da istediğiniz mezarlığa gidip dolaşabilirsiniz. Ayrıca özellikle geceleri yapılan hayalet turları olduğunu da hatırlatalım.
Easy Rider filmini izleyenler filmin mezarlık sahnelerinin çekildigi St. Louis mezarlığına bir göz atabilirler. Yer ve daha fazla bilgi için “St. Louis Cemetery” yazarak google’da aratabilirsiniz.
Alternatif turlar ve görülecek yerler hakkında daha detaylı bilgi sahibi olabilmek için aşağıdaki web sayfalarına da bakabilirsiniz.
www.magictoursnola.com ve www.louisianaswamp.com
New Orleans – Güney Mutfağı Yeme-İçme üzerine
Farklı lezzetlere meraklı olanlar için New Orleans bir cennet diyebiliriz. Biz çok meraklı olmasak da farklı kültürlerin kesişmesiyle yoğrulmuş olan New Orleans / Güney mutfağı çok lezzetli seçenekler sunuyor… Jambalaya, Gumbo, Po’Boy, Crawfish en meşhur yemekleri… Timsah eti, bol deniz ürünleri, özellikle müthiş istiridyeleri denemeden geçmemek lazım… Meraklısı için kaçırılmayacak tatlar mevcut 🙂
Güney mutfağından değişik lezzetleri denemek için French Market Place’e gidilebilir. “Riverwalk”, yemek ve alışveriş için alternatif mekanlardan biridir.
Café De Munde: Meşhur beignets tatlısından (biz lokmaya benzettik) yemeden ayrılmak olmaz. Yağda kızartılan hamurların üstüne pudra şekeri serpilerek servis ediliyor. Bazen içlerine meyve de konuluyor. French Quarter’deki kafesinde oturacak yer bulmak sorun olsa da, siparişinizi verip lokmanızı yürüyerek de tadabilirsiniz…
Cafe Pontalba Restoran (31 Ağustos 2013) French Quarter’da Saint Peters St. üzerinde olan restorana tamamen tesadüf eseri gittik ve çok mennun kaldık. Özellikle grill balıklarını tavsiye ederiz. Fiyatlardan; ızgara balık 18 dolar, crabcake entree 18 dolar, fish pontalba 20 dolar, biralar 4,5 dolar civarı. Ayrıca %7 vergi ve %15 bahşiş ilave ediliyor. Adresi: 546 Saint Peters St. New Orleans, LA 70116 (505)-522-1160
Bubba Gump Shrimp Co. French Quarter’da Decatur St. üzerinde bulunan restoranda akşam yemeğimizi yedik. Deniz ürünleri ağırlıklı ABD’deki zincir restoranlardandır, genellikle kalitesi her yerde aynı oluyor.
Acme Oyster House gibi rağbet gören restoranları da deneyebilirsiniz.
Bourbon sokağı üzerindeki Musical Legends Park’ta sabah 10:00’dan itibaren çeşitli müzik gruplarını ücretsiz dinleyebilirsiniz. Bar bölümleri var.
Biz gitmeye fırsat bulamadık ama çok sevdiğimiz arkadaşlarımızın gittiği Fritzel’s Jazz Bar‘ı onların zevklerine güvenerek tavsiye ediyoruz.
Motosiklet ile Atlanta’dan New Orleans Maceramız
New Jersey’den gelen arkadaşımızla birlikte Atlanta’dan başladığımız motosiklet gezimizin son durağı olarak New Orleans’ı belirlemiştik. Panama City Beach ve Destin‘de birer gece kaldıktan sonra rotamızı New Orleans’a çevirdik. New Orleans’da kalacak yer bulmakta sorun yaşamayacağımızı düşündüğümüz için son ana kadar yer ayarlamamıştık.
Louisiana eyaletinin girişinde, içinde turizm danışmanın da bulunduğu dinlenme alanında mola verdik. Cep telefonumuzdan baktığımızda kalacak yerlerin neredeyse hepsinin doluluğu ve yer olan otellerin pahalılığı karşısında şaşırdık. Bu mevsimde yoğun talebin olması ilginçti. Turizm danışmadan birkaç broşür almak için içeriye girdiğimizde danışmadaki bayan festival olduğunu ve gitmek istediğimizden emin olup olmadığımızı sordu. Açıkcası bir anlam veremedik, biraz yaşını almış bir bayan olunca herhalde kalabalıktan dolayı sormuştur diye çok da önemsemedik. Normalden pahalı olsa da yapacak bir şey yok diyerek eski kaldığımız Hilton Otel’de yer bulunca rezervasyonumuzu yaptırdık.
Öğleden sonra otele vardık ve eşyaları bırakmamızla birlikte kendimizi canlı New Orleans sokaklarına bıraktık. Bıraktık ama bir taraftan da bir tuhaflık olduğunu hissetmeye başladık. Karnımız o kadar acıkmıştı ki fazla oyalanmayıp bir iki turdan sonra tamam burası fena değil dediğimiz bir restorana girdik. Çok da keyifle yediğimiz yemeklerimizden sonra kendimize gelmiştik. Artık eğlencenin merkezi Bourbon Sokağına doğru gitmeye hazırdık. New Jersey’den gelen arkadaşımız iyi bir yerde Caz dinlemek istiyordu. Biraz Bourbon sokağında takılıp sonra planımızı Caz barlardan birinde geçirmek üzere yaptık.
Evet, Bourbon sokağına gelmiş ve turizm danışmadaki bayanın imalı tavrını ancak anlayabilmiştik. Bu gece eğlence bizim için değildi, sokağa girmemiz ne mümkün. Meğerse bugün New Orleans’da Gaylerin buluşma organizasyonu varmış ve bütün barlar, kulüpler onlara açık. İsterseniz tabii ki sokakta dolaşabilirsiniz ama gördüğümüz abartılı manzara karşısında özellikle beyler pek takılmak istemedi 🙂 Herkesin tercihine saygımız var diyerek gece eğlencesini erken saatte noktaladık. Sanat galerilerinde biraz takıldıktan sonra otelin barında geceye devam ettik.
Sabah her yer sakinliğe bürünmüş, ama geceden leş gibi olmuş sokaklar henüz temizlenmemişti. Sabah özellikle French Quarter civarı maalesef koku ve pislik içinde, öğleden sonra ise tertemiz geceye hazır.. Bizim geri dönüş zamanımız gelmişti. Arkadaşımız ise bir gece daha kalmaya niyetliydi, ama o da fikrini değiştirdi 🙂 Birlikte öğle yemeğimizi yedikten sonra herkes kendi yoluna diyerek ayrıldık…
New Orleans’da Konaklama kaldığımız Hilton Otel hakkındaki düşüncelerimiz
French Quarter bölgesini eğlencenin beşiği olarak kabul edersek, bu bölgeye kolay ulaşabileceğiniz bir yerde kalmanızı tavsiye ederiz. Ama özellikle özel günlerde bu bölgeye yakın uygun kalacak bir yer bulmak kolay olmayacaktır.
İki kez kaldığımız Hilton Otel’i ilk seferinde, “priceline.com” web sitesinden iki kişi oda fiyatı ve vergi dahil 85 dolara ayarladık. İkinci gidişimizde de sadece bu otelde yer bulunca yine kaldık. Ama bu sefer bir gece sadece odasına 260 dolar ödedik.
İyi tarafları: French Quarter’a yakın, odası gayet geniş ve temizdi. Riverwalk’ın hemen yanında, otelden direkt geçiş var. Otelin kafeleri ve restoranları iyi, ayrıca Riverwalk’ta birçok alternatif yiyecek imkanı var.
Kötü tarafları: Tek kötü tarafı otoparkının ücretli olması ve gecesi 32 dolar.
New Orleans fotoğraf albümümüz için linki tıklayabilirsiniz. Fotoğraflarımız
New Orleans Tavsiyelerimiz
- Mardi Gras veya öellikle Caz Festivali sırasında şehri yaşamak çok farklı bir deneyim olacaktır. Ama çok önceden otel rezervasyonunuzu yaptırmayı unutmayın.
- Şehir özellikle yaz aylarında çok sıcak ve rutubetli oluyor.
- Gitmeden önce mutlaka şehirde bir aktivite veya etkinlik var mı diye kontrol etmeyi unutmayın ki bizim gibi sürprizle karşılaşmayın.
- Bourbon veya Frenchmen sokağındaki birçok kulüpte keyifle Caz dinleyebilirsiniz.
- Atlanta ile New Orleans arası yaklaşık 750 km ve araba ile 7-8 saat kadar sürüyor.
- Chef filminin bazı sahneleri Bourbon sokağı civarında geçiyor. Zevkle izlenebilecek bir hafta sonu filmi…
İlk Yorumu Siz Yapın